Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (42)
Kâzım Nami: Bütün Millet, onun şahsıyetini örnek alacak şekilde terbiye edilmelidir
Yüzbaşı, Maârifçi, Muharrir, Mütercim, Meb’us Kâzım Nâmi Duru’nun, Mustafa Kemâl'in 1914 senesine âid Zâbit ve Kumandan ile Hasbihâl isimli küçük kitabından yola çıkarak yazdığı bir dizi makâle, 1920'li senelerde, evvelâ Hâkimiyet-i Milliye ve Cumhûriyet gazetelerinde tefrika edilmiş, 1928'de, Maârif Vekâleti tarafından, Pedagoji Önünde Gâzî isimiyle 29 sayfalık kitab hâlinde neşredilmişti. Kâzım Nâmi, bu kitapçığında, bütün Milletimizin, kendisinin yere göğe sığdıramadığı “Büyük Rehber”in şahsıyetini örnek alacak şekilde terbiye edilmesini istiyordu:
“[Osmanlı dâhîlerinden] hiçbiri Gâzî Mustafa Kemâl Hazretleri kadar nev'i şahsına münhasır bir dehâet [dâhîlik] derecesine varmak tâlihine mazhar olamamıştır.
“Mustafa Kemâl! Diyebilirim ki bu isim, başlı başına bir târihtir. Kendisini dünyâ târihini tezyîn eden herhangi bir dâhî ile mukayese edebilirsiniz; varacağınız netîce, onun, hepsinden fazla bir husûsiyetle temâyüz ettiğidir. Şüphesiz bir (Derne), bir (Anafartalar) dünyâya kahramanlıklarıyla şân veren büyük kumandanlara da nisbet olunabilir; fakat düşünmeli ki bunlar bizim Gâzîmizin ebed-şiâr dehâ mübeşşirleridir; bununla berâber (Anafartalar) herhangi büyük bir milletin târihini başlı başına şânlandıracak bir şehâmet sahîfesidir.
“Gâzî Hazretlerini ben, Şam'dan Selânik'e geldiği vakit tanıdım, arkadaşlığı şerefiyle de mübâhi oldum. Edirne vilâyeti müstesnâ olarak bütün Rumeli'yi saran koca Üçüncü Ordu mıntıkasında tanıdığım -bu ordunun müşirlerine yedi sene yâverlik, kâtiplik etmiştim- yüzlerce erkân-ı harb zâbitleriyle ümerâsı içinde zekâsının büyüklüğü, cevvâlliği ile âti için pek büyük vaadler taşıyan, şüphesiz, genç Erkân-ı Harb Kolağası Mustafa Kemâl Bey'di. O vakit kendilerinin büyük bir kumandan olacaklarını sezmiş, bir suâlleri üzerine de bu hissimi arzetmiştim. Aradan asırları dolduracak vâkıalarla mahmûl heyecânlı, ümîdli, korkulu yıllar geçti. Büyük Gâzîmizi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Reîsi olarak, ölmüş bir milleti ba'sü ba'de'l- mevte mazhar etmek azmiyle geceli gündüzlü ne yorulmaz bir gayretle çalışırken gördüm. İstiklâl mücadelesi yılları içinde en kavî irâdeli benizlerin solduğu, belki muvakkat bir ümîdsizliğe düştüğü ânlar da oldu; fakat Gâzîmizin yüzünden tebessüm hiç eksilmedi, neş'esinden bir katresi zâil olmadı, ümîdinden bir kılı düşmedi. Riyâset ettiği milletin bütün şuûru onun rûhunda toplanmıştı; Türk'ün elli altmış asırlık mâzîsi onun rûhunda istikbâlin müncîliği hâline temessül etmişti.
“Artık beş kıt'anın en ücrâ köşelerinde bile bilmiyen kalmadı ki bu Gâzî Mustafa Kemâl, Şarkla Garbin birleştiği noktada, en harîs ağızların bilenmiş dişlerine terk edilen asîl bir milleti hem ölümden kurtarmış, hem de ona eskisinden çok daha şerefli bir mevcûdiyet vermiştir.
“Mustafa Kemâl târihin en büyük kumandanlarındandır. Bunu en müşkîlpesend sevkulceyşçiler tasdîk ediyor. Fakat yine târihin en büyük kumandanlarından hangisi vardır ki beşerî faâliyet sâhasının her cihetinde onun gibi dâhiyâne at oynatabilsin? Ben medhiyeci değilim [???]; şimdiye kadar........
© Milat
