Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (41)
“- Ben bu muammâyı kabûl edemem! Takdîse lâyık olan, ancak cem’iyet-i beşeriyenin reîsi olan kimsedir!’ ” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Yl., 2006, 5. baskı, III/124-125.) (Yeni Söz, 26-27.12.2018, Tef. No: 97-98)
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’nde, bu mülâkatın “30.XI.1929’da Vossische Zeitung muhabirine verilen demeç” olduğu kaydedilmiştir. Biz de, bu ifâdeden, mülâkatın, Berlin’de münteşir Vossische Zeitung gazetesinde neşredildiğine hükmetmiş ve evvelki neşriyâtımızda bu îzâhatla onu iktibâs etmiştik. Hâlbuki yaptığımız yeni araştırmada, onun, Viyana’da münteşir Neue Freie Presse gazetesinin 9 Mart 1930 târihli nüshasının 1, 2 ve 4. sayfalarında neşredildiğini tesbît ettik. Mülâkatın Türkceye tercümesi, 1930’da, Ayın Tarihi’nin 73. sayısının 6049-6055. sayfalarında neşredilmiş ve Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’nin III. cildine oradan iktibâs edilerek dercedilmiştir. (Ayın Tarihi mecmûası, başlangıcda, Dâhiliye Vekâleti Matbûât ve İstihbârât Müdîriyet-i Umûmiyesi tarafından neşredilmekte idi. Eylûl 1923’ten Ağustos 1957’ye kadar iki devre hâlinde intişâr etmiştir. Memleket ve dünyâ hakkında siyâsî, iktisâdî, v.s. mâhiyette ehemmiyeti hâiz haberlere ve hâricî matbûâttan yapılmış tercümelere yer vermekteydi. Günümüzde de intişâra devâm etmektedir. - Bünyamin Kocaoğlu, “Ayın Tarihi Mecmuası”, Atatürk Ansiklopedisi, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ayin-tarihi-mecmuasi/; 27.11.2024-)
Bu beyânâtta hâssaten üzerinde durulacak üç ifâde var:
Birincisi, “Türkün, yalnız tabîati takdîs ettiği” iddiâsı… Bunun kendisinin indî fikri olduğu meydandadır…
İkincisi, “Takdîse lâyık olan, ancak cem’iyet-i beşeriyenin reîsi olan kimsedir.” şeklindeki beyânı… Bu fikir, cem’iyeti Allâh yerine koyan Durkheim felsefesine istinâd ediyor. “Ebedî Şef”in iddiâsına göre, asıl “takdîs edilecek”, yânî tapılacak, doğrudan cem’iyet değil de, cem’iyetin reîsi olan şahıstır. Bununla kendini kasdettiği de îzâhtan vârestedir…
Üçüncüsü, Kur’ân-ı Kerîm ile Hz. Muhammed’in (ki o, lâubâlî bir şekilde “Muhammed” diyor) hayâtına dâir bir kitabı tercüme ettirmekden maksadı: “Halk, tekerrür etmekte bulunan bir şey mevcûd olduğunu ve dîn recâlinin derdi ancak kendi karınlarını doyurup başka bir işleri olmadığını bilsinler!” Demek ki onun düşüncesine nazaran, Kur’ân-ı Kerîm, nesilden nesle tekrâr edileduran lâf-ı güzâftan (Bıyıklıoğlu’na mektubunda yazdığı gibi, “safsatadan”) ibârettir; sırf eskiye, an’anelere, evvelki nesillerin inanclarına dayandığı için hürmet edilen bir Kitâbdır; şimdi tercüme sâyesinde Kitâb’ın muhtevâsı öğrenilince ne kadar kıymetsiz bir Kitâb olduğu da anlaşılacaktır… “Dîn recâlinin derdi ancak kendi karınlarını doyurup başka bir işleri olmadığı” iddiâsı da, Hz. Peygamber’i hedef alıyor: Peygamber ve sâir “dîn........
© Milat
