Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (20)
Totaliter, Fanatik Zihniyetin tezâhürü: “Bize îtirâz eden herkes kâfir, herkes düşman, herkes cehennemlikdir”!
“Ebû Abdullah Ca’fer’üs-Sâdık (A.M.) buyurmuşlardır ki:
“Biz, bütün emirlerimize uymadıkça, bize tam bir irâde ile bağlanmadıkça hiç kimseyi mü’min saymayız…” (Rızâ’l-Muzaffer 1978: 91)
“Onlar (İmamlar) mâsumdur, her türlü lekeden temizlenmişlerdir. İster küçük, ister büyük olsunlar, hiç günah işlemezler. Kendilerine emrettiği hususlarda Allah’a karşı gelmezler ve emrolunanı işlerler. Onların halleri ile ilgili bir hususta günahsızlıklarını (ismet) inkâr eden bir kimse, onları tanımamaktadır. Onları tanımıyan (câhil) kimse ise, bir Kâfirdir. (s. 113) […]
“Ve Allah’ın salât ve selâmı ona olsun Nebî şöyle söylemiştir: ‘Benden sonra Ali’nin (a.s.) imam olduğunu inkâr eden, benim peygamberliğimi inkâr eder; ve benim peygamberliğimi inkâr eden de Allah’ın Rab oluşunu inkâr etmiş olur’ (s. 123) […]
“İnancımıza göre, Mü’minlerin Emîri’ni (a.s.) kabul eden; fakat ondan sonra gelen imamlardan (a.s.) birini [bile] inkâr eden kimse, bütün peygamberleri kabul eden, fakat Nebîmiz Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğini inkâr eden biri gibidir. […]
“…Nebî şöyle buyurdu: ‘Benden sonra İmamlar onikidir. Onların ilki, selâm üzerine olsun Mü’minlerin Emîri Ali b. Ebî Tâlib, sonuncuları da selâm üzerine olsun el-Mehdî’ul-Kaaim’dir. Onlara itâat bana itâat, onlara isyân bana isyândır; ve onlardan birini inkâr eden, beni inkâr etmiş olur.’
“Ve (İmâm Câfer) es-Sâdık (a.s.) düşmanlarımızın ve bize karşı haksızlık edenlerin (zâlimler) küfründen şüpheye düşen kimsenin kendisi [de] kâfirdir, demiştir. (s. 124)
“…Mâsum imamların kaatilleri hakkındaki inancımız şudur: Onlar kâfirdirler, müşriktirler ve cehennemin en aşağı basamağında temelli kalacaklardır.
“Ve bu anlattığımız şeylerin dışındaki şeylere inananın, bize göre, Allah’ın dîni ile ilgisi yoktur.” (s. 126)
“Ve bizim, bize dîn işlerinden bir tekinde bile karşı çıkan kimse hakkındaki görüşümüz, bize bütün dîn işlerinde karşı çıkan hakkındaki inancımız gibidir.” (s. 130) (Şeyh Sadûk 1978: 113, 123, 124, 126, 130)
Şimdi, ibretle düşünmek îcâb ediyor: Bu zihniyetteki ferd ve topluluklarla sulh içinde bir arada yaşanabilir mi? Çatışma er-gec kaçınılmaz değil midir?
Totaliter Zihniyetlilerle çatışma kaçınılmazdır
Demek ki Farklılık Hakkımız da (le droit à la différence) Cumhûrî Nizâmla mahdûddur. Başkalarının farklılığına saygı göstermeyi reddedecek kadar farklı olma iddiâsı, sulh içinde bir arada yaşama gâyesi noktanizarından peşînen merdûddur. Bu çeşid kişi ve topluluklarla ister istemez dâimî bir mücâdele, bir çekişme, bir çatışma hâli yaşanacaktır.
Bu bakımdan, siyasî iktidârda, dîğer tâbirle hükûmette de sâdece cumhûrî umdelere uyanlara hak tanınır, bunun dışına çıkanlar ise Cumhûrî Devletin meşrû kuvvetleri tarafından dâimâ zapturapt altında tutulmak gerekir. Bu husûsta kâfî derecede müteyakkız olunmazsa, cem’iyet göz göre göre felâkete sürüklenir.
Binâenaleyh, bir cem’iyetin tahammül (tolere) edebileceği âzamî farklılığın sınırı........
© Milat
