menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (14)

64 0
14.04.2025

Filhakîka, Fransız Esâsiye Hukûku Profesörü Marcel Prélot’nun pek isâbetli tesbitiyle:

“İncil’in mesajı, bütün insanların Allah nezdinde müsâvî olduğunu öğretmekle, Asrî Demokrasinin tohumunu atmış oluyordu. (Le Message évangélique dépose le germe de la démocratie moderne, en enseignant l’égalité de tous les hommes devant Dieu.)” (M. Prélot 1963: 52)

Benzeri bir tesbîti, İnsan Hakları kitabının müellifi Prof. Yves Madiot’nun kaleminden de okuyoruz:

“Hıristiyanlık, çok uzun bir müddet müsâmahasız kalan bir Kiliseye rağmen, İnsan Hakları mefhûmunun hazırlanmasında têsîri tâyîn edici derecede olan bir mesajın sâhibidir. Daha sonra bu mefhûmun laikleşmiş [dinî tâbirlerden kurtulmuş] olması, hiçbir şekilde, ilk katkının ehemmiyetini azaltmaz. Gerçekten de, Hıristiyanlık, insan haysiyetini ve -Allah’ın sûretinde yaratılmış olan- bütün insanların müsâvâtını tasdîk ederek ferdi yüceltmektedir. Kardeşlik fikrinin kaynağında bu vardır. (Le christianisme, malgré une Église très longtemps intolérante, a délivré un message dont l’influence fut déterminante pour l’élaboration de la notion de droits de l’homme. Et la laïcisation ultérieure de cette notion n’enlève rien à l’apport initial. Le christianisme, en effet, valorise l’individu en affirmant la dignité humaine et l’égalité de tous les hommes qui sont à l’image de Dieu. Il est à la source de l’idée de fraternité.)” (Y. Madiot, 1991: 7)

Madiot, ayrıca, İnsan Hakları mefhûmunun ve bilhassa ictimâî hakların gelişmesinde Saint Thomas d’Aquin, Buchez, Lamennais, Emmanuel Mounier, Jacques Maritain gibi Hıristiyan feylesofların, Papa XIII. Léon’un, Sosyal Hıristiyan düşünce ve Sosyal Katoliklik cereyânlarının rolüne işaret ediyor. (Madiot 1991: 7, 11, 71, 75)

Hıristiyanlığın insâniyetperver özünü ve ahlâkî mesajını çok iyi kavramış Kuveykır mezhebinin rolü (Thomas Paine örneğinde olduğu gibi), hâssaten zikredilmiye değer. (Les Chrétiens, Paris: Ed. Le Livre de Poche, Coll. EDMA, 1976, pp. 190-191)

Pâris’de Siyasî İlimler Millî Vakfı’nda Araştırma Müdürü olan Fransız siyâsiyâtçısı Olivier Carré’nin araştırmalarına nazaran da, kadîm devirden beri, İnsan Haklarının başlıca kaynağı dînlerdir:

“Kilise ile Devletin birbirinden ayrılması, umûmiyetle tipik bir Avrupalı ve Hıristiyan-Garbli (bilhassa Protestan) vâkıası gibi anlaşılmaktadır. Bu ayrılık, ‘Esâsiye fikri’ (Meşrûtiyet) ile irtibâtlıdır. Bu fikre göre, âmme kuvveti, artık bir dîn veya onun netîcesi olan ahlâk ve âdetler tarafından değil, bir Esâsiyeye kaydedilmiş laik hukûk tarafından idâre edilir. Böylece ‘Cemâat Devleti’, ‘Esâsiyeli Millî Devlet’e inkılâb etmektedir. Bununla berâber, Esâsiyeler de, bunlara ilhâm kaynağı olan laik hukûk da, birkaç ana hukûk kâidesi üzerine kurulmuştur. O kâideler ki binlerce yıldan beri muhtelif dînlerin (Hammurabi Kânûnnâmesi, Tevrât, v.s. gibi) Vahye [ilâhî kaynağa] dayalı büyük metinleri ile bilhassa -Ortaçağ düşüncesinin Îsâ’nın kânûnu ile aynîleştirdiği- ‘tabiî hukûk’ tarafından ifâde edilmişlerdir.” (La séparation de l’Église et de l’État est généralement perçue comme un phénomène typiquement européen et chrétien-occidental, protestant surtout. À cette séparation est liée ‘l’idée constitutionnelle’ en vertu de laquelle la puissance publique ne se trouve plus régie par une religion ainsi que par la morale et les coutumes qui en découlent, mais par un droit laïque inscrit dans une constitution. L’ ‘État communautaire’ devient l’ ‘État national constitutionnel’. Toutefois, les constitutions, et le droit laïque qui les inspire restent fondés sur quelques principes de droit essentiels exprimés depuis des millénaires par les grands textes ‘révélés’ des différentes religions (code d’Hamourabi, Décalogue, etc.), et surtout par ce fameux ‘droit naturel’ que la pensée médiévale assimilait à la loi du Christ.)” (Olivier Carré, L’Islam laïque ou le retour à la Grande Tradition, Paris: Ed. Armand Colin, 1993, pp. 86-87)

1789 Hareketinin telakkîsinde, İnsan Hakları, tabiî haklardır; çünki bunlar insanı insan yapan değerlerdir; onun kendi özünden kaynaklanmaktadırlar. İnsan aklı onların varlığını sâdece müşâhede eder, yoksa onları îcâd etmez. (Madiot 1991: 37) Fransız İhtilâlinin fikrî tekevvününde mühim bir yeri olan Encyclopédie’de (D’Alembert’lerin, Diderot’ların 1751’de neşredilen Ansiklopedi’sinde), Temel Haklarımızın dayandığı bu “tabiî hukûk” mefhûmu şöyle târif edilmiştir:

“Ekseriyâ, tabiî hukûk mefhûmundan kasdedilen, bir kısım adâlet ve hakkâniyet kâideleridir. Bunlar, ancak tabiî akıl tarafından insanlar arasında cârî kılınmış veyâ, daha doğru bir deyişle, Allâh tarafından kalblerimize nakşolunmuşlardır. (On etnetend le plus souvent par droit naturel, certaines règles de justice et d’équité, que la seule raison naturelle a établies entre tous les hommes ou, pour mieux dire, que Dieu a gravées dans nos cœurs.)” (Madiot 1991: 37)

“O tabiî, o cihânşümûl hukûk ki 1789 Beyânnâmesi’nin tamâmına damgasını basmıştır… Bu husûs, Dibâce ile 1, 2, 4 ve 17. Maddelerde gâyet vâzıhtır.........

© Milat