Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (10)
Halk üzerine tasarrufun meşrûiyet şartı
İşte “hâkimiyet bilâkayd-ü-şart milletindir” umdesi ancak bu zemînde doğrudur. Zîrâ hâkimiyet, hükümrânlık sâhibi ancak ve ancak millettir, halktır, tek tek herbir vatandaştır ve idâreciler halk üzerinde hâkimiyet hakkını başka hiçbir mevhûm kaynaktan, putlaştırılmış bir şahıstan falan değil, ancak ve bizzat halktan, milletten alırlar; binâenaleyh ona karşı mes’ûldürler; onun rızâsını kaybettikleri ânda hükûmeti bırakmakla mükelleftirler. Mecelle’deki şu küllî kaide, bu cumhûrî esâsın pek vecîz bir ifâdesidir:
“Raiyye, yânî tebaa üzerine tasarruf maslahata menûttur”. (Küllî Kâideler, Madde 58)
Bu telakkînin bir netîcesi de şudur: Bir memlekette bütün idâreciler, bütün idâre edilenlere karşı fevkalâde hürmetkâr davranmak, aslında kendi salâhiyetlerinin nihâî kaynağının bizzat bu muhâtabları olduğu şuûruyle onlara hüsn-i muâmelede bulunmak, zayıf - kuvvetli herkesin hakkını tamâmıyle teslîm etmek mecbûriyetindedirler.
Cumhûrî felsefe ve harekette mühim bir mevkii hâiz olan John Locke’un (1632-1704) muhâkemesi de bu istikâmettedir.
1688’de, İngiltere’de, Kralın teşriî-idârî tasarruflarına yeni tahdîdler getiren “Bill of Rights”ın kabûlü ve II. John’un yerine III. William’ın tahta geçirilmesiyle netîcelenen bir ihtilâl cereyân etmişti. İhtilâlin ardından, Locke, 1690’da, Of Civil Government (Sivil Hükûmete Dâir)” ünvânlı bir deneme neşretmiş, bunda, mezkûr İhtilâli haklı çıkaran fikirler ileri sürmüştü. Onun bu kitabdaki (“teşrîin, hürriyetin ve mülk sâhibi olmanın insanın tabiî hakları olduğu” gibi) “fikirleri, bilâhare, Amerikan İstiklâl Hareketine ve 1789 Beyânnâmesi’ne derinden têsîr etmiştir.” (Meydan-Larousse’un “Demokrasi” maddesi)
O, ayrıca:
“Bir din seçmenin serbest olmasını ve Devlete bağlı olmamasını” müdâfaa etti. “Üç temel kuvvet (yasama, yürütme ve federatif, yani ülkenin dış işleri) teorisini” ortaya attı. “Yürütme kuvvetiyle federatif kuvvet Devlete veya krala emanet edilir; fakat toplum parlamento tarafından kullanılan yasama kuvvetini elinde tutar.” (Hatırlıyalım ki, dîğer katkıları yanında, parlamento, İngiltere’nin Asrî Demokrasiye kazandırdığı en mühim müessesedir.)
“Özel mülkiyet Devletin yarattığı birşey olmadığından, bunun tâbi olacağı vergiler, -toplumun bir bütün olarak kendi öz haklarını gözetme vekâletini verdiği- Parlamento tarafından onaylanmak gerektir.”
“İnsan, tabiat hâlinde, kendi kişisel hürriyetini elinde tutabiliyor ve emeğinin meyvasından yararlanabiliyordu. Yalnız bu hakkı güvence altına alacak bir otorite eksikti. Onun için fertler haklarının bir kısmından vazgeçmeye ve (...) yargılama ve cezalandırma hakkını Devlete vermeye razı oldular. Fert haklarının böylece sınırlanışı bir sözleşme ile yapıldı. Kamu otoritesiyle cihazlandırılan kimseler bunu kötüye kullanamazlar. Çünki bu otorite onlara özel kişilerin haklarını korumak için emanet edilmiştir. Bu yüzden, hükûmet bunu kötüye kullanırsa toplum sözleşmesini çiğnemiş olur ve o zaman halk da başlangıçtaki egemenliğini geri alır. Bu ise, başka deyişle, onun meşru olarak ayaklanma hakkına sahip olduğu anlamına gelir.” (Prof. Gaetano Mosca, Siyasî Doktrinler Tarihi, Müt.: Samih Tiryakioğlu, İstanbul: Varlık Yl., 1963, ss. 160-162)
Böylece:
“…1789 Beyannamesinin temel unsurları, John Locke’un eserinde tohum hâlindedir. (…Les éléments fondamentaux de la Déclaration de 1789 sont en germe dans son œuvre.)” (Y. Madiot 1991: 9)
9. Müşâhede: İctimâî Hayâtın Her Sâhasında, Her Kademesinde İstişâre Esâsı
Cumhûrî cem’iyet, istişârî cem’iyettir; yânî işlerin cem’iyetin her kademesinde istişâreyle, bilhâssa idâre edenlerin idâre edilenlere danışmasıyle yürütüldüğü cem’iyettir.
İstişâre esâsı, bir taraftan, hükümrânlık anlayışının bir netîcesidir. Çünki mâdemki iktidârın, hâkimiyetin asıl sâhibi ve kaynağı insanoğlunun tek tek herbir ferdidir, öyleyse kendisini alâkadâr eden hiçbir husûsta onunla istişâre etmeden karâr verilemez. Tabiî ki imkân........
© Milat
