Kristal Fanus
Kristal bir fanusun içinde, bir hiçlik boşluğunda dönüp duruyoruz. Yukarıya, aşağıya, sağa, sola bütün yekinmelerimiz bir yerden başka bir yere kayarak gerçekleşiyor. Menzil yok, amaç yok, varmak yok bu yolculukta. Her şey yarım, her şey bağlamsız, her şey birbirinden kopuk, fraktal bir sevimsizlik halesiyle kaplı. Belki bir zamanlar kimimiz çimen, kimimiz çiçek, kimimiz ağaçtık. Şimdiyse bataklık kenarındaki köksaplar gibiyiz. Hayatlarımız da beyinlerimiz gibi oval. Ayağımızın altındaki zemin tırtıklı değil, olabildiğince kaygan. İnsanlar, duygular, düşünceler, ideolojiler yapış yapış. Tutunmaya çalıştığımız ne varsa küçük, minnacık bir çentik bile kalmadığı için bizi ya yarı yolda bırakıyor veya başladığımız yere iade ediyor. Her an, her saniye çıkabilme ihtimali vaat eden ama bu vaadin hiçbir zaman gerçekleşmediği bir yerde duruyoruz. Üstelik sadece ölüm tarafından çevrelenmiş de değil. Basit, sıradan rutinlerimiz, karaktere dönüşen kösnül alışkanlıklarımız, kazandıklarımızı her an kaybedebilme korkusunun beslediği habis içgüdülerimiz, içi boşaltılmış, dışı göz kamaştırıcı sayısız albeniyle donatılmış istikrarsız, delik deşik kimliklerimiz bu camı, bu öldürücü, karanlık, tek kişilik hücreyi daha çok sertleştiriyor, daha çekilmez hale getiriyor. Doğanın yasaları ve beşeri kanunlarla örülmüş bu küçük hayatlarımız üstelik bir de içimizden dışarıya taşan sayısız korkuyla besleniyor, her yekinmede dikenlerini çıkarıp ruhumuzun derisine batırıyor, gün batımlarını hesapsız kayıplarla kapattırıyor bize. Bütün bu gelgitler arasında kah zamanın merhametine, kah gazabına uğruyor, gündelik hesabı zararla kapatıyoruz.
Mutsuzuz. Zamanın elinde oyuncak, mekanın elinde esir, duyguların elinde komik, düşüncelerin elinde acemi, sarsak… Genişleyen, genişletilen şimdi geçmişimizi elimizden........
© Milat
