Dersaadet’in Kalbi Beyazıt Meydanı
Beyazıt Meydanı ve çevresi İstanbul’un âdeta kalbi ve ruhudur. Beşir Ayvazoğlu, Dersaadet’in Kalbi’nde semti, mazisiyle birlikte anlatıyor.
Mehmet Nuri Yardım
Eskiler İstanbul’u, “Nefs-i İstanbul” (Suriçi) ve “bilad-ı selase” (üç belde) Eyüpsultan, Pera (Beyoğlu) ve Üsküdar semtlerinden ibaret sayarlardı. Gerisi İstanbul’a bağlı olan semtler ve köylerdi. Beşir Ayvazoğlu, Dersaadet’in Kalbi adını taşıyan ve Kapı Yayınları’ndan çıkan eserinde ‘Beyazıt Meydanı’nın Kültür Tarihi’ni anlatıyor, muhitin mekân biyografisini dile getiriyor. Anadolu’dan İstanbul’a gelenlerin ilk durağı Haydarpaşa ise ikincisi Eminönü Meydanı olurdu. Sonra insanlar soluğu, üçüncü menzilde yani Beyazıt Meydanı’nda alırlardı. Hepimizin ilk göz ağrısı olan muhitlerden. Bilenler bilir, semt İstanbul Üniversitesi, Bayezid Camii ve Türbesi, Devlet Kütüphanesi, Sahaflar Çarşısı ve diğer tarihî binaların çerçevelediği bir ilim, irfan ve kültür muhiti olarak tarihî hüviyetini koruya gelmiştir. Kitapta orijinal fotoğrafların eşliğinde semtin âdeta belgeselini okuyor, filmini seyrediyoruz. Beyazıt Meydanı, tarihten günümüze getirdikleriyle gözler önüne seriliyor. Eski Ramazan sergileriyle, İbnülemin Mahmud Kemal İnal ve İsmail Saib Sencer Hoca gibi renkli, derinlikli simalarıyla, bilhassa eskiden kitabın kalbi sayılan Sahaflar Çarşısı’yla önümüzden gelir geçer. Tabii yakın döneme kadar yaşayan bazı manzaralar da unutulmamış. Bölüm başlıkları bile kitabın muhtevası hakkında esaslı bilgiler vermeye yetiyor.
Bir kısmına bakalım: “Kör Kazma”, “Cami”, “Sergi”, “Türbe”, “Sahhaf”, “Güvercin”, “Kütüphane”, “Hafızıkütüb”, “Meydan”, “Vezneciler”, “Darağacı”, “Konak”, “Darülfünun”, “Havuz”, “İmar”, “Kahve”, “Lokanta”, “Kapalıçarşı”, “Küllük”, “Esafil”, “Darbe”… Her kelimeyi günümüzün deyişiyle bir ‘anahtar kelime’ kabul edebilir, bizde uyandırdığı çağrışımlarla okumalarımızı zenginleştirebiliriz. Bu bakımdan Dersaadet’in Kalbi, hem uzak geçmişimizi, hem de yakın tarihimizi yakınlaştıran bir dürbün gibidir. İnanıyorum ki bu eseri okuyan meraklılar, hem yazarın diğer eserlerini inceleme ihtiyacı hissedecek hem de başka kaynaklara ve müelliflere yöneleceklerdir. İsmini Sultan İkinci Bayezid’in yaptırdığı külliyeden alan meydan bir bakıma kültürümüzün de boy aynası. Tarih boyunca birçok önemli hadisenin cereyan ettiği meydan, sadece kültürün değil bir yönüyle siyasetin de unutulmaz acı-tatlı hatıralarıyla dopdoludur.
‘Kanı Ne Kadar Çoğaltırsanız
Cennete O Kadar Yaklaşacaksınız!’
İskender Pala, Azdahak adlı yeni romanıyla okuyucularının önüne çıktı. Kitabın tanıtım satırlarını okuyalım: “Bu topraklardaki zulüm hiç bitmeyecek, kargaşa hep sürecek, kan akışı durmadan körüklenecek. Beklenen kurtarıcının gelmesi için şiddet ve ölümler daimî olmak zorunda. Burayı cehenneme çevirenlerin inancı, ‘Kanı ne kadar çoğaltırsanız cennete o kadar yaklaşacaksınız!’ diyor. Kıyameti isteyen bu sapkın akıllar, bunu başararak kendilerini kurtaracaklarını düşünüyorlar. Hayır, buna müsaade edemeyiz!’ Cümleler 1577 yılının İstanbul’undan… Ama sanki trajedinin, acının, feryatların hiç bitmediği günümüz Ortadoğu’sunu anlatıyor. İnsanlık tarihi biraz da zulümler........
© Milat
