menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zamanın içindeki kırık kanatlı kuş

13 0
25.04.2025

Bir kuşun kanadı, zamanı bıçak gibi keser. Sanki yelkovanın ucuna takılmış bir jilet... Tıkırtılar, geçmişin kemiklerinde değil, şimdi’nin damarlarında dolaşır. “Kal,” diye fısıldar şiir, “sakın gitme.” Ama insan, tam o sınırdadır: Bir adım ötesi uçurum, gerisi tutsaklık. Kediler zehre uzanırken köpekler uyur; bizse sabahın sırtına gece pelerini geçirip çatlakların üzerinde dans ederiz. Kaçmak, belki de ilk içgüdüdür. Tıpkı aynada bedenimizden soyunup bıraktığımız o puslu yansıma gibi: Bir soru. Sivri, katı, karanlık. Oysa zaman yuvarlaktır; kırıntılarına tutunur insan. Bizse telaşla hikâyenin yarısını anlatır, saati bilip günü unuturuz. Pil ile çalışan bu dünyada, kendimizi kuş gagası kadar basit, kuş şarkısı kadar anlaşılmaz hissederiz.

Annemin balkondaki kuşlara ekmek attığı o anlardaki serçeydim ben. O, çayını yudumlarken kırılmış kanatlarımı gözlemlerdi. Yerden havalandığımı da. Demliğin buğusuyla ısınan avuçları, belki de beni hep güçlü görmek istedi. Görünmez yaralar, en çok aynada kendini ele verir. Öyle çok çatlak var ki yüzümde, yansımam kayıp. “Ben bir insanım ellerim var,” diyorum, “ekmek kırıntılarını toplayan, camları silen eller.” Ama aynı eller, yerde gördüğüm her kuş için titrer. Çünkü hiçbiri düşmek için doğmadı. Kanatları, gökyüzünün sözünü taşır. Bizse yere düşen gölgelerle yaşamayı öğrendik.

Zaman, bir kuşun kanadında kırıldığında geriye ne kalır?........

© Milat