menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yükseltin tavan kirişini ustalar, değmesin yağlı boya!

22 0
27.05.2025

Şöyle bir kulak verin dostlar, duydunuz mu hiç o ruhuyla seslenen çağrıyı: "Yükseltin tavan kirişini ustalar!" Belki ilk anda aklınıza bir inşaatın o tatlı telaşı, ustaların birbirine seslenişi geliyor, değil mi? Ama bir saniye durun! Bu söz var ya, bu söz, öyle alelade bir komut değil. Kökleri taa edebiyatın o büyülü bahçelerine, gönlümüze işleyen o kadim ritüellere uzanıyor. Hani ihtimallerin kalemi Amerikalı yazar J.D. Salinger var ya, işte onun 1955’te yazdığı o unutulmaz Raise High the Roof Beam, Carpenters novellasında yankılanır bu ses. Bizim dilimize de ne kadar güzel çevirmişler, değil mi: "Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar". Salinger bile bu ilhamı antik Yunan’ın o lirik şairi Sappho’dan almış. Düşünün bir kere, bir düğün şarkısında, yeni bir yuvanın, taptaze bir hayatın müjdecisi olarak söyleniyor bu sözler. Marangozlara, ustalara, o mahir ellere sesleniliyor: "Kaldırın o ana kirişi daha yükseğe!" Neden mi? Hem daha ferah bir mekan oluşsun, hem de o yeni başlangıcın heybeti, o eşsiz coşkusu gönüllere kazınsın diye. Salinger’ın öyküsündeki Buddy Glass da, kardeşinin düğününe yetişmeye çalışırken tam da bu hislerle hatırlar bu dizeyi. Bir hazırlık, bir tamamlanma, hayatın o en özel anlarına açılan bir kapı gibi… Ne dersiniz, etkileyici değil mi? Hayır, sadece etkileyici değil; çok daha fazlası.

Peki, nedir bu "yükseltmek"? Sadece bir tahta parçasını yukarı kaldırmak mı? Asla! Bu, bizim kültürümüzde, bizim gönül dünyamızda bir değeri, bir ideali, topyekûn bir toplumu daha ileriye, daha aydınlık yarınlara taşımak demek. Ne mutlu bize ki, o eşsiz kültürümüzün zenginliğini her geçen gün daha derinden kavrıyor, "müşterek değerlerimizin oluşturduğu toplumsal kabiliyetlerimize dair sahip olduğumuz özgüvenin daha da artacağına ve bunun doğal bir sonucu olarak nice "önemli ürünlerin ortaya çıkacağına" yürekten inanıyoruz. Tıpkı o göğe uzanan minarelerimizde olduğu gibi; insanlar "güçleri yettiği kadar, bu minareler aracılığıyla İsm'i yükseltmeğe" çalışmıyor mu? İşte "yükseltmek", tam da böyle ulvi bir amaca hizmet etmenin, manevi bir arayışın en saf ifadesi. Sizce de öyle değil mi?

Gelelim şu "ustalar" meselesine. Kim bu ustalar, bir düşünelim hele! Sadece elleri nasırlı, alnı terli zanaatkârlar mı? Hayır, bin kere hayır! Onlar, toplumun her bir hücresinde değer üreten, standartları gönül rahatlığıyla belirleyen, geleceğimizi omuzlarında taşıyan her birimiziz aslında: Sanatçısıyla, bilim insanıyla, düşünürüyle, öğretmeniyle, yol göstericisiyle… "Tavan kirişini yükseltme" çağrısı, işte bu kıymetli ustalara, yani hepimize yapılmış sımsıcak, yürekten bir davet. Kendi alanımızda çıtayı daha da yükseğe koymak, daha ulvi hedeflere doğru kanatlanmak; böylelikle hep birlikte, omuz omuza bir ilerlemeye öncülük etmek… İşte bu bir gönül çağrısı. Sadece daha büyük binalar, daha gösterişli eserler değil; daha sağlam karakterler, daha adil bir toplum, hem de iliklerimize kadar hissedeceğimiz, "işte budur!" diyeceğimiz daha anlamlı bir yaşam üretme arzusu bu! Bu heyecanı hissedebiliyor musunuz?

Ve o can alıcı, o incecik uyarı: "…değmesin yağlı boya!" İşte bu kısım var ya, ifadenin bütün büyüsünü, bütün derinliğini ortaya koyuyor. Sadece kirişi yükseltmek yetmez diyor; bunu nasıl yapacağımız da bir o kadar mühim. Azami bir özenle, o ilk günkü safiyetini koruyarak, özüne zerre kadar halel getirmeden. "Yağlı boya" dediği, bildiğimiz o kutudaki boya değil elbet. Bir alegori bu, bir gönül imgesi. Yaptığımız işin, kurduğumuz yuvanın, ortaya koyduğumuz değerin o dupduru saflığını bozabilecek her türlü dışsal, gereksiz, kirletici unsur…

Bu "değmeme" hassasiyeti yok mu, insanı alıp........

© Milat