menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vasatın ihtişamı

22 0
03.04.2025

Sabahın ilk ışıkları İstanbul Boğazı’nın sularına düşerken, bir balıkçı ağlarını sessizce toplar. Ne şöhret ne de görkem peşindedir; sadece denizin dilini bilir. Tıpkı Toros Dağları’nın eteklerinde, tandır ekmeğini közden çıkarırken türkü mırıldanan bir köy kadını gibi… Bu sessiz ritimler, modern insanın unuttuğu bir gerçeği fısıldar: İhtişam, “vasat”ın dingin kabulünde saklıdır.

Düşüncelerin mimarı Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler’de içsel huzurun izini sürer: "Huzur, dışarıda değil, köklerini saldığın toprakta aranmalı." Bu söz, Anadolu’nun bir köyünde, ceviz ağacının gölgesinde demlenen çaya düşen yaprak gibidir. O yaprak, dalından kopmuş olsa da köklerle bağını asla yitirmez. Deliliğin heykeltıraşı Erasmus, Deliliğe Övgü’de insanın çıkmazını şöyle resmeder: "Gerçek mutluluk, gösterişsiz bir nehir gibi akar; insansa yapay şelalelerin gürültüsüne tapar." Oysa Mut’un yaylalarında, kaynak suyunun şırıltısıyla uyanan bir çoban, bu gürültüyü hiç duymamıştır. Onun dünyası, kavalının sesiyle dağlara karışır.

İradenin kuyumcusu Jules Payot, İrade Terbiyesi’nde modern çağın telaşını şu sözlerle dize getirir: "Zafer, arzuları dizginlemekte değil, onları tanımaktadır." Bu cümle, Kayseri’nin taş konaklarında yaşayan bir dedenin sandığından........

© Milat