menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’nin dayanışma DNA’sı

16 0
19.03.2025

Tarih bazen bir aynadır. 125 yıl önce Amerika’da yaşananları dinlerken, aslında bugüne dair ne çok şey duyduğumuzu fark ediyor insan. Dev şirketlerin kontrolsüz gücü, siyasetin çıkmaz sokakları, derinleşen eşitsizlikler ve öfkeli bir toplum… 19. yüzyılın sonlarını anlatan “Yaldızlı Çağ” tablosu, bugünün dünyasına şaşırtıcı derecede benziyor. Peki bu kez tarihin tekerrür etmektense bize bir şans sunma ihtimali yok mu?

İlk Yaldızlı Çağ’ın tozlu sayfalarını karıştırdığımızda, karşımıza umutsuzluk kadar direnç de çıkıyor. O dönemde de sokaklar, grevlerle, işçi hakları talepleriyle inliyordu. Kadınlar, oy hakkı için mücadele ediyor; gazeteciler, tekelci şirketlerin kirli oyunlarını deşifre ediyordu. Mark Twain’in hicivleri, Jane Addams’ın mahalle evleri, sendikaların dayanışması… Tüm bunlar, bir çağı dönüştüren kolektif bir enerjiyi besledi. Ve nihayet, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde İlerici Çağ doğdu, çocuk işçiliği yasaklandı, anti-tekel yasaları çıkarıldı, vergi adaleti sağlandı. Demokrasi, halkın elinde yeniden şekillendi.

Peki bugün neden benzer bir dönüşüm mümkün olmasın? İklim krizi, yapay zekânın yarattığı işsizlik, otomasyonun getirdiği sosyal eşitsizlikler… Eskisinden çok daha karmaşık sorunlarla yüz yüzeyiz. Ancak unutmayalım: İlerici hareketler, tam da böyle kaos anlarında filizlenir. Geçmişte muckraker gazeteciler ne yaptıysa, bugün de veri aktivistleri yapıyor: Gerçekleri ortaya seriyor, şeffaflığı talep ediyor. Tıpkı 1900’lerin başındaki kadın dernekleri gibi, bugün iklim grevleri düzenleyen gençler, sokakları diriltiyor. Önemli olan, bu dağınık sesleri ortak bir melodide buluşturabilmek.

İşte tam bu noktada “yerel”in gücüne inanmak gerekiyor. İlerici........

© Milat