Toplumun şifası
Şehirlerin beton labirentlerinde kaybolmuş bedenlerimiz, birer makine gibi çalışıyor. Kan tahlilleri, detoks reçeteleri, "mükemmel beden" vaatleri… Sağlıklı yaşam denen bu çağdaş çılgınlık, Anadolu’nun köy meydanlarında paylaşılan bir tas çorbadan daha mı kıymetli? Oysa biliyoruz: Gerçek şifa, laboratuvarlarda değil, toprağın kokusunda, komşunun kapısını çalan çay sesinde, bir lokma ekmeğin bölüşülmesinde gizli. Yılda 112 günümüzü çalan "kendine bakma" telaşı, bizi nefes almayı unuttuğumuz bir girdaba sürüklüyor. Organik pazarlar, yoga stüdyoları, pahalı testler… Hepsi, bir köy evinin avlusunda çocukların koşuşturduğu o dinginliği satın alamıyor.
Ölümü unutmak için yaşamı tüketiyoruz. İstanbul’un neon ışıkları altında, ölümün sessiz çığlığı beton duvarlarda kayboluyor. Oysa Anadolu’nun taş evlerinde mezarlıklar, bahçenin hemen yanında; ölüm, hayatın tam ortasında bir çınar gibi kök salıyor. Bizse organik gıdalarla, pahalı check-up’larla, "anti-aging" kremlerle ölümü kandırmaya çalışıyoruz. Stres, korku, endişe… Bunların hepsi "hastalık" değil mi zaten? Dis-ease: Dengesizlik. Türkçesiyle "huzursuzluk"… Modern........
© Milat
