Toplumsal tutkalı yeniden yapıştırmak
"Güven kalmadı!" Bu çığlık sokaklarda yankılanıyor. Siyasetçisinden esnafına, komşudan en yakınımıza kadar o kırılgan bağ buharlaştı sanki. Her sözde art niyet arıyor, her kapıyı şüpheyle aralıyoruz. Peki bu karanlık labirentte çözüm daha çok güvenmek mi? Yoksa o görünmez tutkalı akıllıca yeniden mi üretmeliyiz?
Bir düşün denizinde yol alırken, sislerin içinden bilgelikle uzanan bir el belirir. Bu, bize ruhun pusulasını sunan eldir. O, ruhumuzun derinliklerinden gelen bir ses gibi fısıldar: Hedef, sadece çokça güvenmek değil, güvenilir olana sımsıkı tutunmak, güvenilmeze ise kapıyı kapatmaktır. Çünkü güvenmek, kalbimizin en mahrem köşesini açmak, ruhumuzun kırılganlığını bir başkasına teslim etmektir. Bu değerli emaneti ancak hak eden ellere bırakmalıyız. Güvenilir birine duyulan inanç, işbirliğinin bereketli bahçelerini yeşertir, insan ilişkilerini toprağa kök salan ulu ağaçlar gibi sağlamlaştırır. Fakat güvenilmez olana gösterilen itimat, kendini zehirli bir kuyuya atmak gibidir! Bilinen bir yalancıya inanmak iyimserlik değil, gözleri bağlanmışça uçuruma yürümek, tehlikeli bir safdilliktir. Daha da kötüsü: Bu tür bir tavır, "Güvenilmezlik bedelsizdir!" diye haykırarak toplumun temelini, o görünmez bağlarını sinsice kemirir, çürütür.
Tam bu noktada, sislerin arasından, keskin bakışlarıyla olayların ardındaki hakikati gören bir figür belirir. Bu, Pusat'ın bilgeliğidir. Onun........
© Milat
