Mürekkep kururken
Oturduğum bu asırlık çınarın gölgesinde, bazen gözlerimi kapatıp sadece dinliyorum. Hayır, kuşların veya rüzgârın sesini değil. Daha derinden, daha içeriden gelen bir şeyi… Katkısız, aracısız, sadece insana ait olan düşüncenin o el değmemiş, o analog ritmini dinliyorum. Tıpkı eski bir el yazması eserde, kâtibin ruh halini, yorgunluğunu, hatta nefes alıp verişini mürekkebin kâğıdın damarlarındaki gezintisinde görebilmeniz gibi, çıplak insan zihninin de kendine has bir musikisi, bir dokusu var. Her biri bir diğerine incecik ipliklerle bağlı, sebep ile sonuç arasında salınan, bazen duraksayan, bazen şahlanan, unutan ama hatırlayan, yanılan ama ders çıkaran o nazenin ve kırılgan tefekkür sanatı… Bizler, bu musikiyi besteleyen ve anlayan, belki son, belki de tarihin tanıklık edeceği en nadir kuşaklardan biri olacağız. Bizler, zihinleri henüz silikondan ve ışıktan örülmüş bir buluta bağlanmamış, hafızası kendi et ve kemiğinden ibaret olan, olası ki son insanlarız. Ve hissediyorum ki, insanlık tarihinin o kadim parşömeninde bizim hikâyemizi anlatan mürekkep kururken, yeni bir sayfaya bambaşka bir şey yazılmak üzere.
Ve sonra o keskin, o endüstriyel kurşuni sessizlik… Ya da belki yeni bir tür gürültü. Gözlerimi açtığımda çınarın yaprakları arasından sızan güneş değil, ekranların soğuk ve mavi ışığı parlıyor. Artık çocuklarımızla aramızdaki fark, bir nesil farkı değil; bir zihniyet, bir bilişsel mimari farkı. Onlar, zihinlerini, cazibesine kapıldıkları ve düşünme eylemini neredeyse sıfıra indiren yapay zekâ asistanıyla birlikte geliştirecek; bizim bir abaküsle sabırla uğraşımızı artık sadece uzaktan izleyebildikleri o fıtrî düşünce biçimini belki de hiç tanımayacaklar. Onlar için hafıza, hatırlamak için çaba sarf edilen bir yeti değil, anında erişilen sonsuz bir depo olacak. Onlar........
© Milat
