menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Merhametin kırılgan ipliği

22 1
18.03.2025

Akşamın alacakaranlığında, mahalle parkında oturmuş, yaşlı bir kadının ekmek kırıntılarını serçelere serpiştirişini izliyordum. Yanına çömelmiş bir çocuk, “Nine, bunları beslersen insanlardan korkmazlar, kolay yakalanırlar,” dedi. Kadın, yüzündeki bilge gülümsemeyle cevap verdi: “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir.” O an, merhametin sınırlarını düşünmeye başladım: Nerede başlar, nerede biter?

Bir gün, bir arkadaşımın tavsiyesiyle tanıştığım bir ritüel, bu soruyu zihnimde büyüttü. “Bir canlıyı özgür bırak. Hem onu kurtar, hem kendini,” demişti. Detay sormadım. Bir telefon görüşmesi, bir ödeme… Kısa sürede kapımda bir kafes ve içinde ürkek bir kanarya belirdi. Tören basitti: Bir dua, tütsü kokusu, kafesin açılışı. Kuş, tereddütlü kanat çırpışlarıyla gözden kayboldu. O an, dünyaya küçük bir iyilik bıraktığımı hissettim. Ta ki komşumun anlattığı hikâyeye kadar…

“Geçen hafta denize bir kalkan balığı bıraktım,” dedi kahvesini yudumlarken. “Ertesi gün aynı kalkan balığı, pazarda yeniden satılıktı. Satıcı, ‘Tekrar alır mısın?’ diye sırıttı.” İşte o an, iyiliğin karanlık bir döngüye dönüştüğünü anladım. Kurtardığımızı sandığımız canlılar, birilerinin geçim kapısıydı. Kanaryam belki aynı kafese geri dönmüş, bir sonraki “iyilik perisi”ni bekliyordu. Kalkan balığı ise denize değil, ölüme terk ediliyordu.

Bu sorgulama, beni insani yardımın çıkmaz sokaklarına götürdü. Suriye’deki bir mülteci kampını ziyaret eden bir dostum, yardım kolilerinin üzerindeki yazılanları anlatmıştı: “İçindekilerin yarısı eksik çıkıyor. Kalanı satılıp silaha mı........

© Milat