Marazdan cevher üretmek
Her birimizin içinde, dışarıdan görünmeyen, gürültüsüz ve loş bir laboratuvar var. Bu, zihnimizin en derin mahzenidir; burada en tehlikeli zehirler damıtılır, en yakıcı asitler köpürür ve en oynak gazlar sürekli bir patlama tehdidiyle genleşir. Bizler, gündelik hayatın koşuşturması içinde bu mahzenin varlığını unutmaya çalışır, kapısını sıkı sıkıya mühürler ve içindeki sesleri bastırmak için dışarının gürültüsüne sığınırız. O mahzende biriken her maraz; adına kaygı dediğimiz o mide burkan sarsıntı, sıkıntı dediğimiz o ruhu uyuşturan küf kokusu, korku dediğimiz o bedeni buz kestiren gölge, eylemsizlik dediğimiz o iradeyi felç eden bataklık, bizim en büyük düşmanımızdır. Çapraz disiplinler arası bakış, bu düşmanlardan kurtulmak için bir ömür harcar; onları bastırır, görmezden gelir veya anlık hazlarla uyuşturur.
Peki ya asıl yanılgı, bu mahzeni bir zindan, içindekileri de birer düşman olarak görmemizse? Ya o zehirler, aslında dönüştürülmeyi bekleyen en kıymetli iksirlerin ham maddesiyse? Ya bizler, zihnimizin kurbanı değil de o mahzenin usta birer sanatkârı olma potansiyelini taşıyorsak? Bu, aklın alışıldık rotasını tersine çeviren, cüretkâr bir düşüncedir: Psikolojik çöküş sandığımız şey, aslında yanlış hedefe kilitlenmiş bir güç patlamasıdır.
Sabahları sizi yatağa çivileyen o yoğun kaygı hissini düşünün. Kalbiniz bir savaş davulu gibi göğsünüzü döver, avuçlarınız terler, zihninizde binbir felaket senaryosu bir kasırga gibi döner. Bu, bozuk bir sistemin........
© Milat
