menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kalabalık yalnızlık

58 4
27.01.2025

Sabahın altıncı buçuğunda uyanıyorsunuz. Gözlerinizi açtığınız anda, odanıza sızan soluk gri ışık, henüz doğmamış güneşin habercisi. Alarmınızın sesi, duvarlarda yankılanıyor; bir an için hareketsiz kalıyorsunuz. Yatağın sıcaklığı sizi çekiyor, ancak zihniniz "geç kalacaksın" diye fısıldıyor. Kahve makinesinin düğmesine basarken elleriniz titriyor. Taze çekilmiş kahvenin kokusu, sabahın ilk avuntusu. Fincanı elinize alıyorsunuz: Sıcaklığı avuçlarınıza yayılıyor, ama içinize değil.

Kapıyı hızla çekip sokağa adım atıyorsunuz. Sabahın sessizliği, ayak seslerinizle paramparça oluyor. Yol kenarındaki ağaçlar, rüzgârda hışırdıyor; yaprakların raksı, kimsenin izlemediği bir performans. Metro istasyonuna yaklaştıkça kalabalık yoğunlaşıyor: Öğrenciler, ofis çalışanları, hatta belki elleri torbalarla semt pazarına yetişmeye çalışan yaşlılar… Hepsi aynı ritimde: Baş öne eğik, adımlar hızlı, bakışlar donuk.

Metro kapıları açılıyor. İnsanlar bir sel gibi içeri doluyor. Omuzlar birbirine çarpıyor, çantalar sıkışıyor, nefesler camları buğulandırıyor. Kimse "Özür dilerim" demiyor. Herkes kendi kabuğunda: Kulaklıklar, ekranlar, kitaplar… Yanınızda oturan kişi, telefonunda bir video izliyor. Göz ucuyla bakıyorsunuz: Gülümsüyor, ama gözleri ışıldamıyor. Karşı koltukta bir genç, Instagram hikâyelerine kaydırıyor parmağını. Her hikâye, bir başkasının "mükemmel" hatırası; her kaydırış, kendi yalnızlığınızın altını çiziyor.

Metro hareket ediyor. Tekerleklerin raylara sürtünme sesi, kulaklarınızda bir uğultuya dönüşüyor. Pencereden dışarı bakıyorsunuz: Hızla geçen binalar, yollar, insansız sokaklar… İçeride ise insan dolu bir ıssızlık. Bir an, çocukluğunuzu hatırlıyorsunuz: Mahallenizdeki bakkal amcanın, "Okulda dersler nasıl geçti?" diye sorduğu günleri… Şimdi ise market uygulamasından sipariş veriyorsunuz; paketi teslim eden kurye, yüzünüze bile bakmıyor.

Bu, modern çağın en büyük çıkmazlarından biri: Fiziksel yakınlık, duygusal uzaklık. Metroda yan yana oturduğunuz yüzlerce insan, aslında birer hayalet. Kimse gerçekte orada değil. Sosyal medya, size bir "ait olma" hissi satıyor: Takipçiler, beğeniler, sanal kutlamalar… Ama metro durduğunda, o kalabalık yok oluyor. İnerken kimse size "Güle güle" demiyor. Çünkü zaten hiç "merhaba" demediniz.

Kalabalık yalnızlık, modern insanın içine düştüğü bir labirent. Bu labirentin duvarları, sosyal medyanın yapay ışıltıları, kent yaşamının anonimliği ve dijitalleşmenin soğuk dokunuşuyla örülü. Sabah metrodaki o kalabalıktan çıkıp işyerine girdiğinizde bile durum değişmiyor. Açık ofisler, masaların birbirine yakınlığı, toplantılardaki "ekip ruhu" vurguları… Hepsi bir illüzyon. Çünkü kimse gerçekten orada değil. İş arkadaşınız, öğle yemeğinde telefonda sevgilisiyle tartışıyor. Patronunuz, mailleri kontrol ederken gözlerini kaçırıyor. Siz ise kahve makinesinin başında, "Bugün kaçıncı fincan?" diye sayıyorsunuz.

Bu yalnızlığın kökleri, kapitalizmin bize dayattığı "bireycilik" kültürüne........

© Milat