menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kader çizgisindeki güven sırrı

15 1
13.03.2025

Eski bir Türk mahallesinde, kapıların üstündeki tokmakları düşünün. Kimi “horoz” şeklinde, kimi “eli belinde”… Tokmağın sesi, ev sahibine gelenin kim olduğunu fısıldardı. Gelen dostsa, kapı ardına kadar açılırdı. Yabancıysa, “kim o?” sesi yükselirdi içeriden. İşte güvenin en kadim hâli bu: Tanımak, hissetmek, sonra içeri buyur etmek. Türk insanı için güven, kapı tokmağı gibidir; sesini duymadan kimseye açılmaz, ama açıldı mı da sofraya ortak edilir.

Peki neden bazıları bu tokmağın sesini duymazdan gelir? Belki de kontrol tutkusu yüzünden… Oysa Anadolu’nun bilgeliği şunu söyler: “Güven, testiyi doldurmak değil, suyu paylaşmaktır.” Bir testi kırılır, ama paylaştığın su, toprağa karışıp yeni filizlere can verir. İlişkiler de böyledir; güven, kırılsa bile geride bir iz bırakır. O iz, bazen bir öğüt, bazen bir tebessüm olur.

Düşünün: Çocukken, size değer veren kişi ilk bisikleti aldığında, “Düşersen ben yanındayım” sesiyle, pedallara nasıl da güvenle basardınız. Şimdiyse yetişkin dünyasında, sevdiklerinize “Seni anlıyorum” demek… İşte güvenin özü bu. Yargılamak değil, yanında olmak. Mesela, annenizin size her akşam “Yemeğini yedin mi?” diye sorması… Bu soru, kontrol için değil, “Seni önemsiyorum” demenin ta kendisidir.

Ama ya kırılırsa? Büyüklerimiz, “Güvenilmek, sevilmekten iyidir” der. Yani, güvenin kıymetini bilen, sevgiden önce onu korur. Köyde, yıllarca konuşmayan iki komşu, bir düğün........

© Milat