Kabuğunu kırabilen düşünceler
Günlük koşturmacanın ortasında bazen sıradan bir olay bile zihnimde bir ışık yakar. Örneğin dün sabah mutfakta taze haşlanmış bir yumurta kırdım; bir süre sonra kabuğun altında minik bir civciv varmış gibi kırık desenlerinin güneş ışığında parladığını fark ettim. Bu görüntü, yeni keşfettiğim bir fikrin derin bir cesaretle kabuğunu yarıp çıkmak istemesi gibi hissettirdi bana. Çünkü civciv zor da olsa o ince kabuğu parçaladığında karanlıktan aydınlığa adım atar; tıpkı bizim de en cesur düşüncelerimizi özgürlüğe kavuşturdukça kendimizi daha canlı, daha umutlu hissetmemiz gibi.
Zamanla fark ederiz ki, zihnimizde koruyup sakladığımız bir kabuk var. Bu koruma zırhı çoğu kez geçmişte yaşadığımız hayal kırıklıkları, içimize dikilen korkular veya toplumun bize biçtiği “yapamazsın” laflarıdır. İçimizde uzun süre ertelediğimiz fikirler bu kabuğun arkasında hapsolmuş gibidir; ortaya çıkmak istedikçe geri çekilir, çekingenleşir. Oysa bilmeliyiz ki hayal gücü ve cesaret, en koyu karanlıkta bile filizlenen bir tohum gibidir; sonunda o karanlık kabuğu deler ve kendine ışık bulur.
Her birimiz kendi hikâyemizin kahramanıyız. Küçükken en minik adımlarımız bile büyük bir özgürlük vaat ederdi, değil mi? Ellerimiz renkli boyalara bulaşmış, duvarlara hayallerimizi karalayacak cesarete sahibizdir o günlerde. Masada zeytinlerle yazdığımız ilk harf, yatağa uzandığımızda kurduğumuz sonsuz hayaller… O zamanlar fikirlerimiz bembeyaz bir kâğıt gibidir; sınırsız ve tertemiz. Sonra yıllar geçtikçe sıkıştırılmış okul kalıpları, çevremizden gelen “olmaz” sesleri, hatta içimizde beliren şüpheler, birer birer o masmavi gökyüzümüzü örten bulutlar haline gelir. Unutmayalım ki bu kalıplar, duyduğumuz ilk heyecanı, içimizde baharı........
© Milat
