menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İstanbul’un sokaklarında özgürleşmek

14 3
24.03.2025

Sabah 06.00, İstanbul. Galata Köprüsü’nden yükselen martı çığlıklarıyla gözlerimi açıyorum. James Clear’ın Atomic Habits kitabı, yıllarca “mükemmel rutin” hayalimin kutsal kitabıydı. Beşiktaş’tan Emirgan’a bisikletle koşup, Boğaz’ın mavisini içime çekerek yazı masasına otururdum. Tıpkı Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki Hayri İrdal gibi, zamanı bir makine disipliniyle yöneteceğimi sanıyordum. Ta ki bir sabah, Kadıköy sahilinde bedenimin “dur” çığlığını duyana kadar… Bacaklarımda kurşun ağırlığı, nefesimde boğulan bir düğüm. Ama ben, tıpkı romanlardaki trajik kahramanlar gibi, “profesyonel” olma inadıyla devam ettim. Sonuç? Bir hafta boyunca ateşler içinde yatakta, İstanbul’un en hüzünlü yağmurunu dinledim.

İstanbul, bize her daim şunu fısıldar: “Hayat, programlanamaz.” Fransız filozof Montaigne, “Kendini bilmek, dünyayı bilmekten üstündür” der. Bu şehrin sokaklarında bu bilgeliği taşıyan insanlar var: Balat’ta sabah namazına koşarken selam veren bakkal, Üsküdar’da her gün aynı bankta oturup dualarını okuyan nine, Beyoğlu’nda gece yarısı şiir mırıldanan meyhaneci… Hiçbiri “ömür boyu” plan peşinde koşmaz. Ama her biri, kendi “şimdi”sini yaşar. Necip Fazıl’ın Çile’sindeki gibi: “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış / Marifet bu, gerisi yalnız........

© Milat