menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Görünmeyen köprüler kurmak

16 17
02.03.2025

Bir resim yapmak, bir şiir yazmak, bir melodi mırıldanmak… Hepimizin içinde zaman zaman uyanan bu dürtüyü kaç kez “yetersizlik” bahanesiyle susturduk? Çoğu zaman sanatı, yalnızca yetenekli, sıra dışı veya “seçilmiş” insanlara özgü bir lütuf sanıyoruz. Oysa sanat, içimizdeki merakı besleyip dünyaya bir pencere açma cesaretinden ibaret.

Engeller mi? Hepsi zihnimizde. Sanat yapmanın önündeki en büyük engel, kendimizi “yetkin” hissetmemek. İçimizdeki eleştirmen, başkalarının eserlerine bakıp “Ben asla bunu yapamam” diye fısıldıyor. Oysa tarihteki tüm sanatçılar bir zamanlar amatördü. Van Gogh, yaşamı boyunca yalnızca bir tablo satabildi. Kafka, ölmeden önce eserlerini yakmayı vasiyet etti. Peki onları “sanatçı” yapan neydi? Belki de dünyaya duydukları tutkuyu, kusurlarıyla bile olsa ifade etme ısrarıydı.

Marcel Duchamp, “Sanata değil, sanatçıya inanırım” derken tam da buna işaret ediyordu. Sanatçı, hayatın sıradan detaylarını alıp kendi filtresinden geçirendir. Bir arının kitap sayfasına düşen gölgesini “özgürlük” kelimesinin altını çizen bir ilham kaynağına dönüştürebilendir.

Yeni bir gözle bakmak, dünyayı yeniden keşfetmek demek. Bir gün, aynı sokaktan bin kez geçtiğiniz halde, ışığın ağaç yapraklarına vuruşunu ilk kez fark ettiğiniz anı hatırlayın. İşte o an, dünyaya sanatçı gözüyle bakmaya başlarsınız. Ressamım diyebildiğim ilk an da böyleydi: Bulutların biçimleri, bir nehrin yüzeyindeki kırılmalar, hatta bir böceğin kanadındaki işçilik… Her şey, görünürün ardındaki görünmezi anlatmak için çırpınıyordu.

Max Beckmann’ın dediği gibi, sanatçı “görünenden görünmeyene uzanan köprüyü arar.” Bu köprü, bazen bir fırça darbesiyle, bazen de rastgele bir karalamayla kurulur. Önemli olan, o köprüyü inşa ederken kendi sesinizi bulmak.

Verimlilik tuzağına düşmek ise modern çağın en büyük handikapı. Günümüzde her şeyi “üretkenlik”........

© Milat