Dijital çağın sabırsız insanı
Kahve demlenirken Instagram’da hikâye kaydırıyor, X’te (Twitter) trendlere göz atıyoruz. Sanki bir saniye geç kalırsak, hayatın dışında kalacağız. Peki bu "anlık doyum" açlığı, bizi gerçekten besliyor mu yoksa içimizdeki boşluğu büyütüyor mu?
Eskiden sevdiklerimize yazdığımız mektupların cevabını beklerken, zamanın ritmine saygı duyardık. Postacının ayak sesleri, kapıdaki bekleyiş… Şimdiyse WhatsApp’ta "mavi tik" görüp cevap gelmeyince kaygılanıyor, "Acaba neyi yanlış yaptım?" diye düşünüyoruz. Dijital iletişim, bize hız vaat etti ama duyguların olgunlaşmasına izin vermedi. Hatta bazı ilişkiler, "Neden hemen dönmedi?" krizleriyle bitiyor. Oysa sevgi, mektup zarflarında biriken o sarı sayfalardı… Hatırlıyor musunuz? Bir mektuptaki imzanın mürekkebi, gözyaşı lekesiyle dağılırdı. Şimdi emojiler, o samimiyetin yerini tutabilir mi?
Bugün gençler TikTok’ta 15 saniyelik videolarla "öğreniyor", üniversite ödevlerini YouTube’da "5 dakikada özet"ten hazırlıyor. Netflix, filmleri 1.5x hızında izleme seçeneği sunuyor çünkü izleyici sabrı tükenmiş durumda. Bilgi değil, enformasyon çöplüğü… Düşünce değil, kopyala-yapıştır fikirler… Hatta bazıları, ChatGPT’ye "Sevgilime nasıl şiir yazılır?" diye soruyor! Oysa şiir, kalbin sessizliğinde doğar, algoritmalarda değil. Nazım Hikmet, "Yaşamaya Dair"i yazarken yıllarca hapis yattı, Sabahattin Ali "Kürk Mantolu........© Milat
