menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çağımızın en büyük değeri

30 0
29.08.2025

Güne, posta kutumda biriken onca okunmamış mesajı süzerek başlarken, parmağımın tek bir dokunuşuyla yitip giden o dijital çabanın yarattığı garip bir paradoksun içinde buluyorum kendimi: Pazarlanabilir olanın bu kadar sıradanlaştığı bir dünyada, "ben" olmanın ne anlama geldiğini düşünüyorum. Ve görünen o ki, çağımızın en büyük değeri, ne veri madenlerinde ne de algoritmaların labirentlerinde saklıymış. İnsan, ruhunun dehlizlerinde kaybolan bir seyyah değil midir? Ömrümüz, içimizdeki şehri, o labirentvari kaleyi keşfetmekle geçer. Kimi duvarlara çarpar, kimi gizli geçitler buluruz. Oysa algoritmaların her anımızı bir veri setine dönüştürdüğü, neo-aydınlanmacı gürültü, bize bu içsel yolculuğun anlamsız olduğunu fısıldar. "Senin en sıradan yanların, en satılabilir olanlarıdır" der. Ve biz, bir pazar yerinde kendi suretimizi satmaya çalışan cambazlar gibi, en parıltılı, en ortalama yönlerimizi vitrine koyarız. Ama içimizde bir yerlerde, o kimselere benzemeyen, o uslanmaz, o tekinsiz "ben" durur. O, aklın labirentlerinde kaybolan, birbiriyle ilgisiz görünen fikirler arasında köprüler kuran, kimsenin kâle almadığı dertlere takılıp saatlerce düşünen bir garip derviştir.

İşte bu, entelektüel serseri mayınların, yani pazarlanamaz denen o tuhaf takıntılarımızın, bizi asıl kıymetli kılan hazinelerimiz olduğunu anlatır. Tıpkı bir mutasavvıfın kalbiyle aklı arasında bir köprü kurarak hakikate yürümesi gibi, biz de kendi........

© Milat