menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bolluk sarhoşluğu

46 0
13.09.2025

Sarhoşluğun en tehlikelisi, neyle kendinizden geçtiğinizi bilmediğinizdir. Çağımız, bizi kendi imkânlarıyla sersemleten, yokluktan değil varlıktan damıtılmış bir iksir sunuyor. Bu, adeta bir bolluk sarhoşluğu halidir; öyle bir baş dönmesidir ki, atalarımızın kıtlıkta öğrendiği bütün o erdemleri –sabır, kanaat, idareli olmak– bir anda anlamsızlaştırır. Ezberlenmiş tüm metinleri elimden alır ve bizi en çıplak, en zorlu soruyla yapayalnız bırakır: Her şeyin mümkün olduğu bir hayatta, insan ne için yaşar?

Dünyanın en uzun süre hüküm süren kralı XIV. Louis, çağının en kudretli hükümdarıydı; daha fazla toprağı, daha fazla ipeği, daha fazla gücü vardı. Fakat o bile ocak ayında bir mango tadamadı, bir günde okyanusları aşamadı, derdine derman olacak bir ilacı anında bulamadı ve Bach'ın eserlerini canı istediği anda dinleyemedi. Bugünün sıradan insanları, dünün krallarının hayal bile edemeyeceği bir imkânlar denizinde yüzüyor. İçinde yaşadığımız çağın en büyük skandalı da budur: bir nimet seli içinde boğuluyoruz ama ruhumuz bir damla suya hasret. Bizler, varoluşsal bir obezitenin pençesindeyiz. Nasıl beden fazla besinden çürürse, ruh da ölçüsüz imkânla hantallaşır.

Bir yanda metabolik hastalıklarla çürüyen bedenler, hemen yanı başında ise açlığın kemirdiği coğrafyalar... Dünya, üzerindeki her karnı doyuracak kadar gıdayı mebzul miktarda üretirken, onu adil dağıtmamayı seçiyor. Bu, ekonomik bir başarısızlık değil, ahlaki bir tefessühtür.........

© Milat