A harfi
Sessizliğin rahminden kopan ilk feryat, bir harfin suretine bürünseydi, o mutlaka ‘A’ olurdu. Kâinatın sonsuz sükûtunu yırtan bir bebeğin ciğerlerinden boşalan o ilk nefes, kelimelerden ve dillerden azade, varoluşun en saf ilanıdır: “Aaaaa…” Bu ses, bir isyan değil, bir beyandır; yokluktan varlık sahnesine atılmış bir imza, can verilmiş çamurun ilk bestesidir. Henüz ne anne vardır lügatte ne de baba; sadece hayatın kendisine tutunma iradesinin o en çıplak, en içgüdüsel haykırışı… İşte bu yüzden A, alfabenin yalnızca ilk basamağı değil, varlık âlemine açılan o kadim kapının ta kendisidir.
O kapının mimarisine dikkatle bakın. İki ayağını yeryüzüne sağlamca basmış, zirvesiyle göğü işaret eden bir dağ gibidir. Sanki topraktan aldığı güçle semaya yükselen bir duadır. Ortasındaki çizgi ise bir eşiktir; hem iki yakayı birleştiren bir köprü hem de bir âlemden diğerine geçmek için aşılması gereken bir menfez. Tasarımındaki bu denge, ona bir sarsılmazlık, bir asalet........
© Milat
