Velhasıl Kelam
Vakit, artık aynaya bakma vaktidir. Belki de en çok bugün… Çünkü öyle bir çağdayız ki kelimeler kitapların sararmış sayfalarına sığmaz oldu, duvarların ardına, sokakların taşlarına, insanların suskun yüzlerine döküldü. Artık satırlar, kalabalıkların sessiz çığlığından okunuyor. Gürültünün ardındaki derin sessizlikten, herkesin içinde gizlice taşıdığı o kırılgan sorudan: Nasıl bu hale geldik ve buradan nereye gideceğiz? Her yanımız çatlıyor; kıyılar dalgalara direnemiyor, ormanlar yanıyor, şehirler betonla boğuluyor, ruhlarımız daralıyor. İnsanın kendi elleriyle kurduğu dünyada, en çok insanlık kayboluyor. Tarih dediğimiz o uzun, kavisli nehrin tam ortasında, akıntıya kapılıp savrulmak yerine, anlamın kaynağına doğru yüzmek zorundayız artık.
Bu topraklar çok şey gördü. Kılıçların gürültüsünü, barışın sessizliğini, ihaneti ve sadakati, ihanetten sadakat doğuran hikâyeleri… Yıkılışları, küllerden doğrulan dirilişleri. Her yeni çağ, eskisinin içinden sancıyla doğdu. Bugün, yaşadığımız yalnızca bir çağ değişimi değil, insan bilincinin derin uykusundan........
© Milat
