menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Volkan Yolcu yazdı: Murat Bardakçı ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü

40 5
08.06.2025

“derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
seni sîgaya çeker, bir Molla Kasım gelir”
Yunus Emre

Murat Bardakçı’ya yönelik çoğu eleştiri için ortam uygunsa “bi sus Allah aşkına, sen kimsin Murat Bardakçı kim” diyen biri olarak, sosyal medya denen bataklıkta birçok haksızlığa uğradığına şahit olduğumu belirterek başlayayım. Kendisine, “Osmanlıca alfabeyi ve okumayı 1 ayda öğrenirsiniz” diyerek verdiği cesaretle önümüzde açtığı ufuklar için müteşekkir olduğumuzu da ayrıca belirtmem lazım, Enver Paşa ve evrakı konusu dahil birçok konuda olduğu gibi.

Murat Bardakçı iyi bir retorikçidir, iyi de bir polemikçidir. Hazırlıklıdır da öylesi durumlara, son yazısında “bu yazımı okuduktan sonra hakkımda neler neler diyeceklerini gayet iyi tahmin ederek yazıyorum” diyerek belirtmiş bunu.

Ama son yazısı o kadar çok ve o kadar net yanlış, yanılgı, ayıp ve daha önemlisi risk içeriyor ki, iki gün önce bu konuya değinmiş ve yazdıklarının tam aksini yazmış biri olarak bu yazıyı (söyleneceğini pek de tahmin etmediği bir içerikle) neredeyse mecburen yazıyorum.

Kur’an (buradan sonra apostrofsuz Kuran olarak yazacağım) meallerinin Diyanet tarafından denetlenmesini ve İslamiyet’in temel niteliklerine aykırı olanların imha edilmesini savunan yazısında söylediklerinin bir kısmına verilebilecek cevaplar zaten o yazıyı her okuyanın aklına gelebilecek şeyler. Birer cümle ile değinmek gerekirse: “Bu uygulama yerindedir” (bence değildir), “Diyanet bunun için kurulmuştur” (ilk okumada doğru sanılan ama biraz irdeleyince tamamen yanlış olduğu anlaşılan bir tespittir) ve benzerleri.

Ama farklı noktalardan da ele alınmalı bu yazı. Mesela Bardakçı Kuran ayetleri için (bazılarına benim de katılmadığım) kendi deyimiyle “uçuk” yorumlar yapanları “ekranlarda görünüp şöhret olmaya pek bir meraklı bu nev-zuhur ulema” olarak yorumluyor. İsim zikretmese de kimleri kast ettiği konuya hakim kişiler tarafından ilk okumada derhal anlaşılıyor. (Zuhur “ortaya çıkmak, belirmek” anlamlarına gelir. Huzur kelimesi ile aynı köktendir, “huzura çıkmak, huzurda belirmek” anlamı da içerir. Nevzuhur ise “yeni zuhur eden” demektir ama daha ziyade bir alanda dikkat çekmek için huzura fırlayan, geçmişinde bir emek ve birikimi olmayan kişiler için müstehzi şekilde “yeniyetme” anlamıyla kullanılır.)

Cahil derviş ile mutasavvıf şeyhı hacca giderler. Derviş bir bakar ki namaz kılanlar arasında kıyam (ayakta durma) esnasında kollarını önde bağlamayıp da yana salanlar var. Hayatında ilk kez Maliki bir Müslüman görmüştür, şaşırır. “Şeyhım bu adam ne yapar?” der. Şeyhı “mezhepler arasındaki tercih farkları normaldir, Peygamber hepsini farklı zamanlarda yapmıştır” mealindeki klasik açıklamayı yapmaz, dervişinin Peygamberimizin “Mustafa” adını bilmeyeceğini de tahmin ederek, takılma amaçlı “Mustafa Efendi de öyle yapardı” der, derviş ayıkmasın diye salavatı da içinden getirir. Dervişten cevap gelir: “Desene o Mustafa Efendi dediğin az takva idi”. Bir ismi, kişisel tarihini, emeklerini, ödediği bedelleri bilmemek, bilmediği halde hakkında atıp tutmak insanı bu hallere düşürür işte.

El insaf! En az izleneni YouTube’da 200.000 aboneye ulaşmış (758.000’e kadar çıkıyor bu sayı) bu kişilerden hangisi meraklı ekranlarda görünmeye? En genci 30 yıl önce ilk kitabını yazmış kişiler mi nevzuhur?

1980 karanlığında rahmetli Sırrı ile aynı cezaevinde yatan (yani daha o zamandan fikirleri yüzünden bedel ödemeye başlamış) İhsan Eliaçık mı birden zuhur eden adamdır? Biz sizin hayat gailesinde koştururken televizyonlara çıkmadıkça düşünce adamları hakkında bilgi sahibi olamayan insanlardan olmadığınızı vehmederdik hep. Biz İhsan hocayı 30 senedir tanıyoruz, takip ediyoruz. Diyanet fetvalarında adını bir kez bile duymadığımız (Hayatüs Sahabe’nin adının geçtiği sayfaların camilerdeki nüshalardan çıkartılması böylece sabah namazı sonrası yapılan siyer-i Nebi “ders”lerinde yer almaması için Diyanet’in camilere genelge gönderdiği) Ebuzer Gıffari adını ilk ondan duyduk, ne YouTube vardı o zaman, ne sosyal medya ne de hocanın arz-ı endam edebileceği derinlikte ve kalitede bir özel kanal. “Devrimci İslam”ı daha 1995’te yazdı. Başörtüsü eylemlerinde yerlerde sürüklenirken gördük canlı canlı, meydanda, sahada. Siz ilk olarak (aynı şekilde sürüklenirken) Gezi’de gördüyseniz bu onu nevzuhur mu yapar? Zuhur sizin huzurunuzda yapılırsa geçerlidir de daha önceki “zuhur”lar sizin “huzur”unuzda olmadığı için (aslında haberiniz dahi olmadığı için) geçersiz midir?

Daha “televizyonlarda arz-ı endam” etmeden önce bu konularda dirsek çürütenlerin, takip edenlerin ismini çok iyi bildiği (takip etmeyip, dirsek çürütmeyip bir gün güncel bir tartışma ile önüne gelenlerin ise “kim bu nevzuhur” dediği) Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’nin yıllarca önemli yazarlarından biri olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk mü şöhret meraklısı? (İtiraf edeyim bu “arz-ı endam” lafı Mustafa hocaya da yakışıyor ha, adam objektif olarak yakışıklı kardeşim, o yüzden televizyona çıkması bir “görünme”den ziyade “arz-ı endam” gibi.)

Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.

“Sus, sen konuşma, sen Arapça biliyor musun, sen hadis ilmi biliyor musun” dendiğinde susup çekildiğimiz zamanları bize unutturan, “al bak Araplara Arapça öğretecek düzeyde Arapça bilen, hadis ilmini de ders verecek düzeyde yutmuş adam konuşuyor” diyebilmemize vesile olan Prof. Dr. Mehmet Okuyan için mi “dünkü çocuk, nevzuhur, şöhret meraklısı” diyorsunuz? (Allah o zamanlar bize bunu diyenlerden de razı olsun, sayelerinde mecburen oturduk, kalem, kâğıt, kitapla ‘kudsi’den ‘mevzu’ya, ‘ahad’dan ‘mürsel’e kadar hadis ilmi öğrendik, daha YouTube icad olmamıştı.)

Klasik gelenekçi İslam’ın safında yer aldığı zamanlar kitapları en çok satan listelerinde aylarca en üstte yer alan, felsefe profesörü, hukuk doktoru, istese o zamanlar arkasına Norşin’in (az buz bir şey değildir Norşin, sosyolojik açıdan bugünün Menzil’ine denk düşer) tam desteğini alarak (şaşırtıcı ama o zamanın CHP’si de dahil) istediği partiden kesin seçileceği bir yerden adaylığı garanti olan, meşhur Molla (mêlê) Sadreddin Yüksel’in oğlu Edip Yüksel mi nevzuhur, ikbal ve şöhret meraklısı?

İlahiyat Fakültesi bitirip profesörlüğün şimdiki gibi bol keseden dağıtılmadığı zamanlarda (hem de tasavvuf üzerine teziyle) profesör olan, üstüne Hukuk Fakültesi bitiren Yaşar Nuri Öztürk gazetelerde ilk yazılarını yazmaya başladığında size göre bir yeniyetme miydi?

Adını sayamadığım diğer isimlerden de özür dilerim. Sen onların kişisel tarihlerini bilmeyecek kadar alandan uzak, farkındalığı az biriysen, bir isim için statükoya sırtını yaslamamış ise nevzuhur diyecek kadar pervasız isen, suç onların mı?

Derviş ile........

© Medyascope