menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şeyma Hatice Bozoğlu yazdı: Modernlik Gülen’e yakıştı, yükü kadınlara kaldı

30 10
19.10.2025

Fethullah Gülen’i eleştirme zamanı geldi mi?

Bu soru birçok insana basit ya da gereksiz gelebilir. Ancak “karizmatik lider” figürüne dayanan kapalı yapılarda, o lideri eleştirmek —hatta bu ihtimali düşünebilmek bile— çoğu zaman sancılı ve uzun bir sürecin sonucudur.

Çıkarımımın dayanağı, cemaat üzerine hem içeriden deneyimi hem de akademik birikimiyle konuşabilen az sayıdaki isimden biri olan Gökhan Bacık’ın geçtiğimiz günlerde Ahmet Dönmez ile yaptığı söyleşidir. Cemaatten kopmuş olmasına rağmen hareketin doğası, evrimi ve çelişkileri üzerine düşünmeye devam eden Bacık’ı dinlemek, ufuk açıcı oluyor.

Bacık, daha önce 24 Mayıs’ta Medyascope’ta yayımlanan “Devlet, ‘cemaat’, siyasi çözüm – Bir yol haritası önerisi” başlıklı yazısında, açıkça ve cesur biçimde cemaatin feshini gündeme getirmişti. Yazı uzun süre tartışılmış, aradan aylar geçmesine rağmen farklı çevrelerde referans verilerek anılmaya devam etmişti. En dikkat çekici yankı ise özellikle X odalarında (Twitter) yurtdışında yaşayan cemaat mensuplarının tepkilerinde görüldü: önce sert bir reddiye, ardından “fesih” kelimesinin yavaş yavaş normalleşmesi.

Örgütün yapısına vakıf olanlar, bazı kelimelerin tabanda ne kadar yasaklı olduğunu ve alerjik çağrışımlar yarattığını iyi bilir. “Fesih”, bu anlamda en uç noktayı temsil eden kavramlardan biriydi. Ancak Bacık’ın son röportajında öne çıkan başka bir nokta var ki, asıl üzerinde durulması gereken yer de bence burası: Fethullah Gülen’in kurumsal kimliğinin tartışmaya açılması.

Umarım Gülen’in kurumsal kimliği ve liderliği, “fesih” gibi taban tarafından tartışılmaya başlanır. Ancak bu kez işin çok daha çetin olacağı açık. Konu doğrudan Fethullah Gülen’in şahsına geldiğinde, sert reaksiyonların ortaya çıkması kaçınılmaz görünüyor. Hatta eleştirel duran kesimlerin bile bu noktada statüko ile birleşmesi; statükonun da “bakın, fesihle başladılar, şimdi en kutsalımıza saldırıyorlar” diyerek yeniden konsolide olması muhtemel.

Röportajda Bacık, eğmeden bükmeden “Gülen alenen yanlış yaptı; bunu ona (yanına giden akademisyenler) defalarca söylediler” dedi ve ardından Gülen’in hatalarını sıraladı:

İlk üç maddeye ben de katılıyorum. Bu üç hatanın her biri birer garabet olarak anılmalı. Zira cemaat bürokrasideki umarsızca güç toplaması ile kalkıştığı işlerden sonra, toplumda zaten sevimsizleşmiş, hatta darbeden çok önce, bu olaylar nedeniyle nefret objesi hâline gelmişti.

Ancak son iki maddeye —yani “Gülenizmin dayandığı İslam ve modernleşme projesinin bitişi” ile “aşırı dindar görünme telkini”ne— katılmıyorum. Aksine, tam tersini düşünüyorum. Gülen gibi medya, kolluk, ordu ve yargıdaki her detayı arka plandan izleyen kontrolcü bir karakterin, son on yılda “yönlendirme” ile dindar görünmüş olma ihtimali bana ikna edici gelmiyor.

Bu farkın nedeni belki de erkeklerin ve kadınların cemaat içinde maruz kaldıkları........

© Medyascope