Ankara Söyleşileri (4) | Murat Karayalçın anlatıyor: SHP’nin Kürt raporundan yeni çözüm sürecine
Ankara Söyleşileri’ne Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Genel Başkanlığı, Devlet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı görevleriyle son yarım asrın siyasetinin hem tanığı, hem de önemli bir aktörü olan Murat Karayalçın ile başlıyoruz. CHP’yi başarılı buluyor mu, Özgür Özel’den razı mı, Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını nasıl değerlendiriyor, Kürt sorununun çözümü konusunda ne öneriyor? Karayalçın’ın hepsine cevabı söyleşimizde…
Ankara Cinnah Caddesi’ndeki çalışma ofisinde Murat Karayalçın ile sohbete iki Mülkiyeli olarak başladık. Yaşamına dair bilinenler, bilinmeyenler, yakın siyasi tarihten hatırlananlar ile unutulanların yanı sıra yeni çözüm sürecini, CHP’nin kurultay davasını, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunu ve daha pek çok şeyi Karayalçın ile konuştuk.
Ben okuluma çok bağlıyım. Çok önemli bir dünya görüşü kazanarak Mülkiye’den ayrıldım. Çok önemli dostluk birikimi sağladım. 1968 mezunları olarak biz olabildiğince bir araya geliyoruz, birbirimize sahip çıkıyoruz. Mülkiye, Cumhuriyet’in temel değerleri açısından çok önem taşıyan bir kurum. İmparatorluk döneminde kurulmuş ve çok önemli hizmetler vermiş ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması, uluslaşması, varlığını sürdürmesi açısından Mülkiye’nin çok kilit bir rolü olduğunu düşünüyorum. Bu herhalde çok iyi tanımlanamayan, daha doğrusu somut biçimde tanımlanamayan ama öğrencilik döneminde etkileşim içinde Mülkiyelilerin kazandığı toplam birikimin ifadesidir.
Sen de iktisatçısın, iktisatta vardır öyle şeyler. Bir şeyleri tanımlarsın, bir de geriye “bakiye” diye bir şey kalır. Yabancıların “residual” dedikleri şey. Onu tanımlayamıyorsun ama öyle bir şeyin olduğunu da biliyorsun. Mülkiye için de aynı şeyi söylüyorum. Somut biçimde tanımlayamıyorum ama çok etkili bir birikim olduğunu biliyorum. Bu birikim, Türkiye’nin çağdaşlaşması için, Cumhuriyet’in temel değerlerinin korunması için yaşamsal bir birikim. Bunun böyle devam edeceğine inandığımı da söyleyeyim. Çünkü zaman zaman “Eskiden şöyleydi böyleydi” dersin ama sonra yeni dönemde de böyle olduğunu bir takım olaylar sana gösterir. Mülkiye bu işlevini, öz görevini sürdürecektir inancını taşıyorum.
Mülkiye’nin Ankara’ya gelmesi ayrıca önemli, başkentte olması gerekir böyle bir okulun. O nedenle sevgili önderimiz Ankara’ya getiriyor. Ankara’da da böyle bir okul açılabilirdi ama hayır, o okul trenlerle Ankara’ya taşınıyor. Kapatılmaması ya da İstanbul’da kendi haline terk edilmemesi, tersine Ankara’ya getirilmesi ve Cebeci yerleşkesinde yer verilmesi; bence bizim kuruluşumuzdan itibaren taşıdığımız misyonun, öz görevin Atatürk ya da Cumhuriyet yönetimi tarafından da ne denli yüksek düzeyde takdir edildiğinin bir göstergesi. Mülkiye’nin Ankara’ya tabii ki çok katkısı olmuştur. Yetiştirdiği, mezun ettiği değerlerle, İnek Bayramı’yla, Cebeci’yi şenlendirmesiyle, tiyatrosuyla, Ankara’nın kültür yaşamında Mülkiye’nin önemli bir yeri olmuştur.
Bizim okulda özel tiyatro vardı, çok da başarılıydı. 1968’de mezun oldum. 1989’da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğumda bizim Mülkiye tiyatrosundan edindiğim gözlemlerden hareketle, Ankara’daki amatör ve özel tiyatrolara belediye başkanı olarak sahip çıkacağımı programımda vaat ettim. Hatta Ankara Sanat Tiyatrosu’nun o zaman için çok büyük bir borcu vardı, belediye olarak karşılayacağımızı söyledim. Benim okuduğum 64-68 yıllarında John Baez bizim sevdiğimiz bir sanatçıydı. Vaat ettiğim şeylerden bir tanesi de John Baez konseriydi, 1989 Haziran’da John Baez bizim daha sonra “Hipodrom konserleri” diye sürdürdüğümüz etkinliğimizin ilk konserini verdi. Hipodrom konserleri, kültür sanat etkinliklerinin halklaştırılması, sokağa taşınması açısından çok ciddi olarak değerlendirildi. Ankaralılar çok önemli sanatçıları dinlediler.
Bu doğru değil. Ben Mülkiye’ye gelmeden önce Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni kazanmıştım. ODTÜ Hazırlık Okulu’nda bir yıl okudum. Hazırlık Okulu öğrenci temsilcisiydim. Bozkurtların Ölümü romanını okumuştum ve kendimi Turancı olarak görüyordum. Yakamda da bozkurt rozeti vardı. Ben bunun böyle bir siyasi mesaj olduğunu da hiç bilmiyordum. Hatta Kemal Kurdaş “Uygun bir dille söyleyin de rozetini çıkarsın” demiş ana kademe yönetim kurulundaki arkadaşlara. Ben çok sinirlendim, “Niye çıkartacağım” dedim, çıkarmadım.
Mülkiye’ye girdiğimde de aynı duyguları taşıyordum. Hür Düşünce Kulübü yönetiminde olmadım. Kulübün başkanı Hasan Celal Güzel benim sınıf arkadaşımdı. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı, şimdi de rahmetle ve sevgiyle anıyorum. Ben 3. sınıfta Öğrenci Derneği Başkan Adayı oldum. Mahir Çayan çok yakın arkadaşımdı. Mahir o zaman Fikir Kulübü Başkanı’ydı. Fikir Kulübü’nün bir adayı vardı, Uluç Gürkan adaydı, bir de ben adaydım. Beni Hür Düşünce Kulübü destekledi, doğru. Hasan çok da çaba harcadı, hatta birkaç pantolonu afişlerimi asmak için ağaca çıkarken yırtıldı, onu da hatırlıyorum. O kadar. Yani benim böyle yeniden milli mücadele gibi şeylerle hiç ilgim olmadı. Sadece Turancıydım, kendimi böyle görüyordum.
Ama Turancılığın doğru olmadığını, Atatürk milliyetçiliğinin doğru olduğunu Mülkiye’de anladım. Mülkiye’de okuduğum kitaplarla sol düşünceyi benimsedim. Atatürk milliyetçiliği anlamında bir milliyetçi düşünceyle sol düşüncenin birbiriyle çelişir düşünceler olduğu kanısında değilim. Bu kullanılıyor, duyuyorum ama hiçbir şekilde doğru değil. Melih Gökçek’le de öyle bir ilişkim olmadı. Zaten Melih Gökçek bizim okuldaydı ama sonra atıldı. Benim bildiğim not tutturamadığı için okuldan çıkarıldı.
Benim ailemde siyaset hep başta gelen konu olmuştur. Ben Ankara’da büyüdüm. Dedem Yargıtay 1. Daire Başkanlığı’ndan emekliydi. Amcam Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisiydi. Demokrat Parti döneminde 10 yıl bakanlık yapmış Tevfik İleri benim aile büyüğümdü. Babam da Samsun’daydı ve CHP il başkanıydı. Siyasete oradan hep ilgi duydum. Samsun’dan milletvekili olmayı düşünüyordum, babamın katkısıyla. Fakat babamı bir trafik kazasında kaybettim. Dolayısıyla babamın yardımıyla Samsun’dan günün birinde milletvekili olurum umudum da böylelikle sönmüş oldu. Devlet Planlama Teşkilatı’ndayken kırsal alanla ilgili çok çalışma yapıyordum. Bir gün bir genç geldi. Kendisini CHP Gençlik Kolları Yönetim Kurulu üyesi olarak tanıttı, Ziraat Fakültesi öğrencisi olduğunu söyledi. Beni Köylü Derneği Başkanı Rahşan Ecevit ile tanıştırmak istediğini söyledi. 1976’da Rahşan Hanım’la tanıştık. Sonra Rahşan Hanım beni Bülent Bey’le tanıştırdı.
Ben Planlama’dan bir bursla yüksek lisans yapmak üzere İngiltere’ye........
© Medyascope
