Onur Alp Yılmaz yazdı: Türkçülük ve Kürtçülük arasına sıkışan sahipsiz ulus-devlet
Türkiye bugün, ulus-devleti savunduğunu iddia eden banal Türkçülük ile ulus-devlete meydan okuyan yine en az onun kadar banal Kürtçülük arasında sıkıştı.
Bu ise iktidara bu ikisini aşan, naftalin kokulu Osmanlı Barışı önerebileceği bir alan açıyor.
Başka bir ifadeyle iktidar, dönem dönem Türkleri Kürtlerin korkusuyla, dönem dönem Kürtleri Türklerin korkusuyla, dönem dönem ise her ikisini daha büyük bir ortak düşmanın (bugünkü haliyle “İsrail tehdidi”) korkusuyla yanında hizalandıran boşluğu bu çatışmanın çözümsüzlüğünden buluyor.
Bugün ise yurttaşlar yerine cemaatler, kitleler, dindar muhafazakâr bloklar ya da itaat eden öznelerin var olduğu; modern eşitliğin lütufla ikame edildiği, evrensel ve anayasal hakların yerini iktidarla kurulan ilişkilere göre hak sahibi olup olmamanın aldığı ve toplumun eşitliğe göre değil, başında pederşahi bir “reisin” yer aldığı hiyerarşiye göre örgütlendiği bir düzen arayışını “İsrail tehdidi” korkusuyla meşrulaştırmaya çalışıyor.
Bu düzende artık hak aramanın yerini sadakat göstermek alırken makbul vatandaşlık ise kurallara ve kanunlara uymakla değil, iktidara ve iktidar sahiplerine itaatle ölçülür.
O yüzden Türkçü ve Kürtçü ajitasyonlar arasına sıkışmış antagonizmayı bertaraf etmek aslında itaat ve sadakate dayatan bir düzen yerine hak temelli vatandaşlık, nasıl yaşayacağını tercih etme özgürlüğü gibi sosyal, siyasi ve hukuki haklar isteyen Türklerin de Kürtlerin de ana görevidir.
Bu bağlamda, bu zeminin inşa edilmesinin önüne geçen ilk olgudan, ulus-devletin beraberinde getirdiği toplumsal sözleşmenin öngördüğü tercih yapma hakkı olan bireylerin arasındaki eşitliği savunmakla, milliyetçi-muhafazakâr söylemi ajitasyonla topluma zerk etmek arasındaki büyük uçurumdan bahsetmeliyim.
İlki, ortak yurttaşlık zemini üzerinde herkesin eşit söz hakkını savunur; kimlik, aidiyet, mezhep veya köken farkı gözetmeksizin yurttaşı, hak sahibi birey olarak kabul eder.
İkincisi ise bu anlayışı gölgeleyip “biz” ve “onlar” ayrımını yeniden üretir; toplumu fay hatlarına böler, karşıtını büyütür.
Birincisi, yurttaşların haklarının tanınması ve korunması için devlete ödev yükler. Hakların özgür iradeyle kullanılmasını engelleyen her şeyi bertaraf edecek bir düzeni........
© Medyascope
