Önder Özden yazdı: Tik, jest ve Türkiye’nin iki geleceği
Tahmini okuma süresi: 8 dakika
Kendimizde ve başkalarında fark ettiğimiz istemsiz tuhaf bir hareket. Bir tür mekanik, tekrarlayan, çoğu zaman bilinçsiz bir kasılma — bedenin, zihnin komutasından yaptığı katı ve öngörülebilir bir kaçış. Gözlerin sebepsiz yere hızlı, telaşlı kırpılması. Omuzun durmaksızın silkinişi. Olmayan bir engele karşı boğazın tekrarlayan, kuru temizlenme sesi. Tuhaf çünkü her türlü yaratıcılığın sözcük dağarcığının dışında kalıyor. Salt, süssüz bir rutin; dürtüden doğan bir döngü. Ve son zamanlarda, bu endişeli bedenin sözlüğü, giderek artıyor gibi görünüyor. Tikten bahsediyorum.
Bir anlamda, bu tikler, kendi bedenlerimiz üzerinde tam bir egemenlik kurma beceriksizliğimizin küçük ama derin tanıklarıdır. İçinde yaşadığımız “fiziksel araçları”, bedenlerimizi her zaman komuta edemeyeceğimiz gerçeğini, rahatsız edici bir berraklıkla gösterirler, işaret ederler. Mikroskobik düzeyde yaşanan bir isyan, bilinçli irademizin ağlarından bir şeylerin, her neyse, sızdığı, sinir sisteminin bir tür egemenliği söz konusu. Bedenin sadece bir araç olmadığının, kendine has gizemli yasaları ve isyanları olan dinamik bir bütün olduğunun bir hatırlatıcısı.
Ancak bu bir bedensel eylem olsa da, yaygınlaşması sadece biyolojik bir mesele değil. İnsanlardaki bu görünür artış, özellikle tik benzeri davranışlar, belli bir sosyo-politik atmosferden etkileniyor ya da belki de onun fiziksel bir tezahürü gibi görünüyor. Çağımızın nüfuz eden, düşük seviyeli bir korku humması olan yaygın stres ve kaygısının, bu tiklerin yaratılmasına yol açtığı ya da en azından onları şiddetlendirdiğine dair bulgular bulunmakta. Tik, zihnin ifade edemediği ya da bastıramadığı şeyi beden aracılığıyla işleme biçimidir. Bu bakımdan, pandeminin ardından süre gelen kriz halinin bu dürtüsel hareketlerin yaygınlaşması hiç de şaşırtıcı değil.
Tik, bu şekilde, fiziksel ve bireysel bedenlerimiz ile kolektif sosyal ve politik dünyamız arasındaki ilginç bir eşikte konumlanır. Dışarıdaki dünya giderek kontrol edilemez, sürekli, düşük seviyeli bir şok kaynağı gibi hissettirdiği için, bedenlerimizi kontrol edememenin verdiği bir hisse kapılırız. Haber döngüleri, ekonomik baskılar ve politik belirsizlikler yoluyla günlük hayatımıza sızan, üzerimize atılan kaygı ve stres bir şekilde izlerini arkalarında bırakır. Bu tekrarlayan, anlamsız hareketlerde bir çıkış, bir tahliye vanası bulurlar. Tik, modern kaygının sonsuz cümlesi içinde bedenin noktalama işaretidir.
Ancak bu fiziksel tepki, bireysel alanla sınırlı değil. Bir anlamda, tikleri sadece bedenlerimizde değil, aynı zamanda, kanımca, siyasal hayatta, siyaset yapılış tarzında da görüyoruz. Hatta, sanırım, bir “tik siyaseti”nden bahsedebiliriz. Bu, tüm yaratıcılığını yitirmiş, sadece kendini tekrarlayan, aşınmış ve çiğnenmiş yollara sıkı sıkıya yapışan bir siyaset. Bir tür döngü siyaseti; hazır cevapların, öngörülebilir ve çoğu zaman şiddetli bir kasılmanın siyaseti.
Neden tik siyaseti? Çünkü başka bir yol göremez durumdadır. Kökleşmiş korku ve güvensizlikten beslenir; bunu yaparken, değişim, nüans, gerçek diyalog olasılığına karşı kendini kör eden, koruyucu bir dogma, bir balon yaratır. Mevcut........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d