menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mümtaz’er Türköne yazdı: Türklük meselesi

29 40
31.05.2025

Mümtaz’er Türköne “Türklük meselesi” başlıklı yazısında, Türklük kimliğini kişisel ve tarihsel bağlamlarla ele alıyor; Oğuz boylarından Osmanlı’ya, devlet kurucu akıl ile yağmacılık arasındaki tarihsel çelişkiye dikkat çekiyor.

Kürtlerle taze bir başlangıç yaparak ortak geleceğimiz için yepyeni bir sayfa açmaya hazırlanırken, konforlu düşmanlıklardan vazgeçemeyip mırın-kırın edenlere rahmetli Türkeş’in “Bir Kürt ne kadar Kürt ise ben de o kadar Kürdüm” sözünü hatırlatmış ve onun gibi ben de Kürtlüğümü ilan etmiştim. Millî devlet sahibi olmanın ve onu yaşatmanın empati sahibi olmaya bağlı olduğunu bir türlü anlayamayan müzevirler soyuma-sopuma saldırmaya girişince üzerinde durmadım. “İstemezük” dışında laf söyleme becerisi olmayanlara bu millet alışık; kalemi elime alıp kervana dizilen develerin eğri bedenlerini çizerken itin-kopuğun ürümesine de ben alışığım. Menzilimiz zorlu ve uzun, beni ilgilendiren kısmı milletin önüne çıkacak engelleri gücüm yettiğince dümdüz etmek.

Kısaca mesele şahsî değil, kendimden bahsederken bile asıl evinin bahçesindeki hazineyi bulmuş biri gibi karşımıza çıkan şu kardeşlik fırsatının derinlerine inme imkânı bulmuş olacağım.

Eskimiş alışkanlıklarınızı çöpe atın; tarihe, bugüne ve geleceğe, hayâl bulutlarının ötesinden değil en gerçekçi gözlerle bakmayı deneyin.

Oğuz soyundan olmanın ne anlama geldiği ile başlayalım.

Haritada, pergelin sivri ucunu Ankara’ya yerleştirip çevresinde şöyle yüz kilometrelik bir daire çizin. Yerleşim yerlerini tararken karşınıza şu isimler çıkar: Iğdır, Bayındır, Çavundur, Kayı, Kargı, Buğdüz, Peçenek, Eymür, Dodurga, Bayat, Kınık, Yazır, Kızık, Salur… Uğraşsanız devamı gelir, ama bu kadarı bile yörenin soy-sop kökeni hakkında fikir sahibi olmanız için yeter; zira bin yıl önce, Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü lugāti’t-Türk’ünde tek tek isimlerini kaydettiği 24 Oğuz boyunun yarıdan fazlasının ismini şimdiden saymış oldunuz.

Topoğrafya zorlu, iklim serttir. Kuzeye doğru rakım yer yer yükselir. Kışları çıplak meşeleri, dirençli çamları, tek tük ağaçları ile sevimsizdir. Göçebe dediğiniz, koyunun-keçinin peşinde dağ bayır dolaşan adamdır; sürüye ot lazımdır. Yayla iklimine geçildiği kuzeyde, yerde yaz kış taze kalan otlara bakarak Oğuz boylarının buraları cennet gibi görüp yerleşmelerinin sebebini anlayabilirsiniz.

Ankara başkent olmanın cazibesi ile Türkiye’nin hemen her yerinden nüfus çekti ve bir metropol haline geldi, yine de “Angara” olarak kaldı. Nereli olursanız olun, çocuklar sokakta arkadaşlarıyla konuşurken “ne yapıyorsun?” yerine “nörüyon?” demeyi kısa zamanda öğrenir. Oğuzların aralarına gireni tez zamanda kendilerine benzetme yetenekleri inanılmazdır; sebebi saflıkları, doğallıkları ve empati becerileridir. Yöre insanlarının kendi yaşam biçimlerine, yaş gruplarına göre değişiklik gösteren geleneklerine müthiş bir özgüvenleri ve bağlılıkları vardır. İnsanları, özellikle gençleri coğrafya gibi serttir, bağıra çağıra teklifsiz konuşurlar, kavgayı eğlence olarak görürler, dolu dolu küfretmek için bahaneye ihtiyaç duymazlar.

Kuzeye doğru, Çubuk’u geçip ilerlerseniz, elinize kocaman bir ütü alıp düzeltme arzusu uyandıran alçalan-yükselen tepelerin vadilerin arasında Karagöl’e doğru giderken sağ tarafta dar bir vadide, kuru bir dere yatağına saklanmış Kuruçay levhası yazan bir köy görürsünüz. Beşyüz yıllık bir Oğuz köyüdür orası. Çok geniş bir alana yayılan mezarlığı, mazisinin kanıtıdır. Annem Elazığ’da doğurduğu kardeşimle koyun koyuna, doğduğu ve 16 yaşına kadar yaşadığı bu köyün yamacındaki işte bu mezarlıkta yatıyor.

Oradan Karayelin estiği Kuzeydoğuya doğru kuş uçumu yaklaşık 400 km öteye uzanırsanız, Gökırmak’ın Kızılırmak’a katılmak üzere kıvrıla kıvrıla ilerlediği hattın sonuna yakın yerde karşınıza heybetli kalesi ile Boyabat çıkar. Nöbet tutan bir koruyucu gibi Kalenin, verimli tarım arazilerinin dibindeki hâkim konumu, stratejik bir kavşak noktasında bulunduğunuzu size hatırlatır. Nüfusuna oranla, vatanı için en çok bedel ödemiş, en çok şehit vermiş mübarek bir yerdir bu şehir. Düşman ayağı değmemiştir. Kaleye kuş uçumu........

© Medyascope