Mehmet Tatlı yazdı | Schrödinger’in kedisi: Türkiye’nin Suriye deneyinde Ahmed eş-Şara’yı ne bekliyor?
Kuantum fiziğinin ünlü gedanken deneyi, radyoaktif bozunmanın tetiklediği zehirli bir mekanizmayla aynı kutuya konan kedinin aynı anda hem canlı hem ölü olabileceğini; belirleyici etmenin ise gözlemcinin varlığı olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin Suriye sahnesinde Ahmed eş-Şara üzerinden yürüttüğü deney de benzer bir kuantum paradoksuna hapsolmuş durumda. Ankara’nın Şam’a gönderdiği her politik “foton”, Şara’nın geleceğini hem var eden hem de yok eden bir ihtimali tetikliyor. Gözler kapalıyken “Şara ayakta” yanılsaması sürüyor; fakat gözlem başladığında, ortaya üniter bir Suriye değil, hızla parçalanmaya sürüklenen bir manzara çıkıyor.
Türkiye’nin Suriye stratejisinin temel çelişkisi, yüzyıllık Kürt saplantısının Şam’daki hegemonik inşa projesiyle çatışmasında yatıyor. Ankara, bir yandan üniter Suriye söylemiyle Şara’yı güçlendirmeye çalışıyor; diğer yandan ise onu Rojava ile gerilime sürüklüyor. Bu gerilim, cihatçı ideolojiden beslenen HTŞ’nin bütün azınlık gruplarına karşı sertleşmesine yol açıyor. Mart ayında öldürülen 2.500 Alevi ile geçtiğimiz günlerde Dürzilere yönelik saldırılarda hayatını kaybeden 2.000’den fazla kişi, Suriye’deki azınlık krizinin dramatik bir özeti.
Bu tablo, Türkiye’nin teorik hedefleri ile pratik sonuçları arasında çözülemez bir gerilim yaratıyor. Üniter Suriye sopasıyla Şam’a direktifler gönderen Ankara, paradoksal biçimde Şara’nın üniterliğini imkânsız kılan zemini kendi elleriyle üretiyor. Çünkü azınlıkların güvenlik arayışları merkezi otoriteye olan güvenlerini tahrip ettikçe, federatif ya da ayrılıkçı çözümlere yönelmeleri kaçınılmaz hale geliyor. Böylece “Şara üniterizmi”, fiilen parçalanmanın hızlandırıcısına dönüşüyor.
Üstelik İsrail’in son dokuz ayda Suriye’nin güneyinde yürüttüğü fiilî işgal politikaları, Dürzilerin artık federasyon değil bağımsızlık talep etmeye başlamasına yol açtı. Ankara’nın kör ve ezber refleksleri bu sonuçları fark etmekte gecikiyor. Böylelikle Suriye, kuzeyde Türkiye’nin, güneyde ise İsrail’in hegemonik baskısıyla ikiye bölünmüş durumda görünüyor.
İsrail’in Suriye stratejisi, Türkiye’nin bu paradoksundan maksimum fayda sağlamak üzerine kurulmuş durumda. Tel Aviv, doğrudan çatışma yerine “stratejik sabır” doktriniyle hareket ediyor. Türkiye’nin Kürtlere yönelik her hasmane tutumu, İsrail’in hem mevcut güneydeki işgalini hem de gelecekte kuzeyde girişmesi muhtemel hegemonik hesaplarını kolaylaştırıyor.
Sanılanın aksine, İsrail için uzun vadede en kârlı senaryo Rojava’nın Türkiye tarafından denetim altına alınması. Bu durumda İsrail, Şam ve Güney Suriye’yi kendi etki alanına çevirebilecek ve Kürtlerle doğrudan komşu olabilecek. Böylelikle........
© Medyascope
