Mehmet Tatlı yazdı | İsrail ile tırmanış: Hakan Fidan’ın Rojava politikası Türkiye’ye neler kaybettirebilir?
IŞİD 2014’te Rojava’ya vahşice saldırdığında Suriye Kürtleri gözünü Türkiye’ye çevirmiş, destek beklemişti. Türkiye’nin hasmane tutumu ABD’nin bölgeye yerleşmesiyle sonuçlandı. Bugün de Suriye Kürtleri Türkiye’ye barış eli uzatmışken Ankara’nın kullandığı ezber ve tehditkâr dil, bölgeye yerleşmeyi arzulayan İsrail’in iştahını kabartıyor. Türkiye’de hükümet değişmedi. Aynı isimler, aynı hatayı ikinci kez tekrarlamanın eşiğinde.
Türkiye ile İsrail’in doğrudan çatışması hâlâ uzak ihtimal görünüyor. Trump’ın bölgeye ilgisi son derece azalmış olsa da, ne tarafların bölgeyi tamamen kontrol etmesine ne de doğrudan birbirleri ile çatışmaya izin vermeyeceği açık.
Ancak Türkiye’nin Suriye’deki mevcut hassas statükoya yapacağı en küçük müdahale domino etkisi yaratabilir. Konu yalnızca aktörlerin askeri kapasitesiyle ilgili değil, bölgedeki güç dengesinin izin verdiği manevra alanıyla da ilgili. ABD geri çekilirken, yeni dinamikler Ankara’nın hesaplarını alt üst etme potansiyeli taşıyor.
Bölgede azınlık politikaları konusunda iki zıt güç var: Türkiye ve İsrail. Türkiye’nin yaklaşımı 1923’ten beri değişmedi; komşularındaki Kürt hareketlerini baskılamak üzerine kurulu Arap-Fars-Türk doğal ittifakı anlayışı hâkim oldu. Araplar ve Farslar zayıflarken Türkiye bu denklemin son güçlü ayağı. İsrail ise 1948’den beri Araplarla çatışıyor, Arap olmayan toplulukları stratejik ortak görüyor.
Esad’ın düşüşünden beri Türkiye ve İsrail Suriye’de rekabet halinde. Bugün bu çekişme azınlık politikaları üzerinden hegemonya mücadelesine dönüşebilir. Fidan’ın tehdit dili Ankara’nın risk almaya hazır olduğunu gösteriyor. Peki Türkiye’yi ne bekliyor?
Ankara için ilk ve en kolay seçenek, HTŞ’yi SDG ile savaşmaya zorlamak. Ancak HTŞ’nin mevcut güç asimetrisi nedeniyle buna soğuk yaklaştığı düşünülüyor. Fakat Ankara bir şekilde HTŞ’yi sahaya sürerse, İsrail de Arap olmayan azınlıklara yönelik politikasını öne çıkarıp durumu fırsata çevirebilir. Tel Aviv, Şam’a ve doğrudan Şara hükümetine etkili hava saldırıları düzenleyebilir. İsrail, HTŞ rejimini tamamen yıkmasa bile siyaseten çökertecek bir zemin yaratabilir. Ya da güneydeki Dürzileri, batıdaki Alevileri harekete geçirerek HTŞ’yi elindeki bölgeleri savunmaya zorlayabilir.
Bu senaryoda Türkiye’nin karşı yapıp yapmayacağını kestirmek zor. Zaten Ankara’nın seçenekleri oldukça sınırlı: HTŞ’ye hava desteği sunmak ya da Rojava’ya karadan girmek.
HTŞ’nin Kürtlere saldırmasına İsrail’in vereceği karşılığı Türkiye “tolere edilebilir” ve sürdürülebilir........
© Medyascope
