İsmail Fatih Ceylan yazdı: İttihatçı paşalar nasıl kaçtı?
İsmail Fatih Ceylan, İttihatçı paşaların Mondros Mütarekesi sonrası İstanbul’dan gizlice kaçışını ve Enver Paşa’nın sürgünde yaşadığı çalkantılı süreci anlatıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin cephesinde art arda yaşanan yenilgiler ve İngilizlerin önünde sürekli geri çekilişler yaşanırken Bulgaristan 29 Eylül 1918’de Birinci Dünya Harbi’nden çekildiğini açıklamış, Almanya, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan’ın sosyal, ekonomik ve askeri güçlerinin tükenmesi İttifak Devletleri’nin savaşa devam etmelerine imkân kalmamıştı.
Bu gelişmeler Osmanlı’da hükümet krizine neden oldu. İttihat ve Terakki Partisi’nin Meclisteki çoğunluğuna rağmen, Talât, Enver ve Cemal Paşalar iktidardan uzaklaştırıldılar. 14 Ekim 1918’de Mareşal Ahmet İzzet Paşa Hükümeti kuruldu.
19 Eylül 1918’den 26 Ekim 1918 tarihine kadar geçen ve takriben 40 gün devam eden düşman önünde geri çekilme süresince ordunun büyük bir kısmı imha edilmiş, 75.000 esir verilirken 360 top, 800’den fazla makineli tüfek, 200 kamyon, 44 otomobil, 89 lokomotif, 468 yük ve yolcu vagonu zayiatı olmuştu. Mekke, Medine, Kudüs, Gazze, Bağdat, Beyrut, Şam, Halep gibi şehirler elden gitmişti.
Çekilmeler sürerken 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı.
Birinci Dünya Savaşı yenilgisi, İttihat ve Terakki’nin yenilgisiydi. Talât Paşa kabinesinin istifası ile birlikte iktidarı bırakmak zorunda kalan İttihatçılar bir çeşit panik içinde kalmışlardı. Hürriyet kahramanı, 1908’de Meşrutiyeti ilan eden, Sultan Abdülhamit’i tahttan indiren, Enver Paşa ve İttihatçılar, şimdi ülkeyi maceraya sürüklemekle, Osmanlı’yı batırmakla suçlanıyordu.
Mondros Mütarekesi’nin müzakerelerinin devam ettiği 1918 yılının ekim ayının son günlerinde tartışılan konuların başında, İttihat ve Terakki’nin lider kadrosunun ülke içinde kalıp kalamayacakları konusu geliyordu.
Bir görüşe göre, gizlice kaçarcasına, hatta kanunları bile bir tarafa iterek ayrılmalarında, sadece şahıslarının değil, bir zamanlar temsil ettikleri devletin haysiyeti de söz konusu idi. İkinci görüşe göre ise, ne pahasına olursa olsun vatan terk edilmeyerek tarih ve kanun önünde hesap verilmeliydi.
Enver Paşa, memlekette kalmaları durumunda can güvenliği hususunda endişe taşıyordu. Bu endişe, İttihat ve Terakki’nin diğer üyeleri tarafından da paylaşılıyordu. Cemal Paşa da, can güvenliği hakkındaki endişelerini dile getirdi. Hicaz’daki sert tutumu, Araplara şiddet uygulaması, 300 kadar Arap aşiret reisini idam ettirmesi sonucu Araplar İngilizlerin yanına geçmek zorunda kaldı suçlamaları vardı. Cemal Paşa, buhranlı ve tehlikeli zamanlarda bulunduğu makamların kendisine yüklediği ağır vazifeler dolayısıyla, bazen şiddetli ve kati hareketlere mecbur kaldığını söylüyordu. Şimdi birçok düşman kazanmıştı, halk kendisine öfkeliydi. Her an biri kendisine bir şeyler yapabilirdi. Bu yüzden muhafız sıfatıyla karargâhında bulundurduğu otuz kadar seçme eri aynı maksatla evinde ve çevresinde bulunması gerektiğini ifade ediyordu.
Paşalar grubunun kaçışlarının ikinci sebebi ise, mütarekenin imzalanmasından sonra İstanbul’un, özellikle Beyoğlu kesiminde, azınlıkların işgalci kumandan, subay ve erlerle kol kola yaptıkları taşkınlıklardı. İstanbul henüz işgal edilmeden, işgalci rolünü benimseyen bu iç-dış unsurlar birleşimi boğucu bir intikam ortamı meydana getirmişti. Görüldükleri yerde vurulacakları, linç edilecekleri, Galata Köprüsü üzerindeki sokak feneri direklerine asılacakları gibi söylentiler ayyuka çıkmıştı. Eylemlerin gelişmesi, İttihatçıların nasıl bir hırpalanmaya uğrayacaklarının habercisi gibiydi.
Kaçışın bir diğer sebebi ise; İttihat ve Terakki’nin ana gövdesi olan Enver, Cemal ve Talât paşaların ülke içerisinde kalmaları durumunda İtilaf Devletleri tarafından daha ağır şartların dayatılacağı korkusu taşınmasıydı.
Son bir sebep ise, Hürriyet ve İtilafçıların, İttihat ve Terakki idaresi altında mağdur olduklarını düşünmeleri ve bunun intikamını alabilmek için fırsat kollamalarıydı. Savaş ve tehcir suçlusu olarak İttihatçılardan hesap sormaya kalkışılma ihtimaliydi. Bu hesabın sorulacağı isimlerin başta gelenleri ise Enver, Cemal ve Talât paşalar olacaktı.
Merkez-i Umumi’de yapılan ve kaçışa karar verilen toplantıdan sonra karşılaşılan ilk mesele, kimlerin yurtdışına çıkacakları ile ilgili listenin oluşturulması idi. Bu listede şu isimler vardı: Enver, Cemal ve Talât paşalar ile birlikte Beyrut eski valisi Azmi Bey, Eski Polis Müdürü Bedri Bey, Dr. Nazım, Dr. Bahattin Şakir, Dr. Rüsuhi Bey ve umumi katiplerden Mithat Şükrü Bey. Mithat Şükrü Bey daha sonra listeden çıkarıldı.
Artık kaçışa karar verilmiş ve kimlerin gideceği belli olmuştu. Kaçış, 2-3 Kasım 1918 gecesi gerçekleşti. Onların nasıl kaçtığına dair gazetelerde çeşitli rivayetler yazıldı.
Her üç paşa da, gitmeden önce Sadrazam İzzet Paşa’ya birer mektup bıraktılar. Enver Paşa tarafından kaleme alınan mektup diğerlerinden farklıydı. Talât ve Cemal paşaların mektuplarına nispetle daha resmi ve soğuk bir ifadeyle yazılmış olan bu mektubun İzzet Paşa’ya yazıldığına dair bir ifade bulunmuyordu.
Talât ve Cemal Paşaların mektuplarında, yurtdışına çıkıştan sonra nereye gidileceği belirtilmemiş iken Enver Paşa, Kafkasya’ya gideceğini ve orada bir İslâm İstiklâlinin ortaya çıkmasına yardım edeceğini açıkça söylüyordu. Yine Enver Paşa’nın mektubunda, Talât Paşa’nın mektubunda olduğu gibi maddi servetini izah etme veya Cemal Paşa’nın mektubunda olduğu gibi ailesi ile ilgili bazı isteklerde bulunma satırları yer almamıştı.
Paşaların bırakmış oldukları mektuplar, İstanbul basını tarafından büyük bir kızgınlıkla değerlendirildi. Özellikle Cemal ve Talât paşaların, ilk fırsatta dönerek açık alınla hesap vermeye hazır olduklarını yazmaları, basındaki İttihatçılara olan kızgınlığı daha da arttırmıştı.
Paşaların kaçtıklarının kesinleşmesi üzerine, basının birinci derecede bu işten sorumlu tuttuğu makam, İzzet Paşa Hükümeti idi. Genel kanaat, bu hükümetin, paşaların kaçışlarını kolaylaştırdıkları ve gerekli tedbirleri almadıkları yolunda idi. Aslında başta Enver, Cemal ve Talât paşalar olmak üzere İttihat ve Terakki’nin lider kadrosunun ülkeyi terk etmesini önleyecek bir kuvvet, o an için Osmanlı Devleti’nde mevcut değildi.
Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’na sokan ve yenilginin baş sorumlusu olarak görülen Enver, Talât ve Cemal paşaların İstanbul’dan kaçışlarını bizzat organize eden Alman Deniz Kurmay Yüzbaşı Hermann Baltzer’di. Yüzbaşı Baltzer Kasım 1933’de “Orientrundschau” adlı dergide bu organizeyi “Dünya Savaşı’nın üç büyük Türkü, Talât, Enver ve Cemal Paşa’nın Romantik Sonları. 1 Kasım 1918’den bir anı” başlığı altında yayınlandı.
Bu yazısında, savaşın yenilgiyle sonuçlanmasının ardından iktidardan düşürülen İttihatçı liderlerle ilgili olarak İstanbul’da........
© Medyascope
