menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tarihçi Arlette Farge: “Daha iyi bir dünya umudu, inancı ve görüşünde bir şey yara aldı”

14 4
18.09.2025

Le Monde gazetesinde yayınlanan “Trump’ın zamȃnı karşısında ’68 düşüncesi’” dizisinin üçüncü bölümünde, feminist araştırmacı Arlette Farge, bȃzı gençlerde erkenden görülen şiddeti, ama aynı zamanda suçların tekrarlanmasını artıran bir hapis sistemini kaygı verici buluyor.

Nicolas TruongLe Monde – 27 Ağustos 2025

YANN LEGENDRE

1941’de Charleville-Mézières’de (Ardennes) doğan Arlette Farge, 18. yüzyıl araştırmalarında uzmanlaşmış bir tȃrihçi. Sosyal Bilimlerde İleri Araştırmalar Okulu EHESS’e bağlı olarak Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi CNRS’te araştırma yöneticisi. Yayımlamış olduğu tezi “Sȃbıkalılık ve İşlenen Suçlar. 18. Yüzyılda Paris’te Yiyecek Hırsızlığı”ndan sonra (Délinquance et criminalité. Le vol d’aliments à Paris au XVIIIe siècle, Plon, 1974), yoksul ahȃlinin adlî kolluk arşivlerindeki tȃrihi üzerine çalışmalarını sürdürerek, “18. Yüzyılda Paris’te Sokakta Yaşamak” (Vivre dans la rue à Paris au XVIIIe siècle, Gallimard, 1979) ve Michel Foucault ile birlikte “Ailelerin Dağınıklığı”nı (Le Désordre des familles, Gallimard, 1982) yayımlamıştır. Ayrıca duyarlılıkların tȃrihine damgasını vuran “Unutulmuş Hayatlar”ı (Vies oubliées, La Découverte, 2019) ve “Arşiv Zevki”ni (Goût de l’archive, Seuil, 1989) yazan Arlette Farge, iki yıl önce “Aşk Tesȃdüfü”nü (Le Hasard amoureux, La Pionnière, 2023) yayımlamıştır. Feminist araştırmacı, bȃzı gençlerde erkenden görülen şiddeti, ama aynı zamanda suçların tekrarlanmasını artıran bir hapis sistemini kaygı verici buluyor.

O yıllar hayȃtımın en güzel ve yoğun dönemi oldu kuşkusuz. 1968-1969’da New York eyȃletindeki Ithaca’da, Cornell Üniversitesi’nde hukuk öğrencisiydim. Siyah öğrencilerin yurttaşlık hakları için verdikleri mücȃdeleye tanıklık ettim ve Amerikalı feministlerin kavgasına dȃhil oldum. Kavgalarını bizden “ileri” taşımışlardı ve ırksal sorun toplumsal sorunla iç içeydi. Toplumsal cinsiyet ve çevrecilik daha o zamandan gündemdeydi.

Sloganlardan oluşan büyük bir canlılık, ortama damgasını vuruyordu. Gösterilere katılanlar daha sȃkin, ama çok kararlılardı. Zihinsel ortam kaynama noktasındaydı. Silȃhlı Black Panthers’i görebiliyordunuz; devrimin bir fikirden ibȃret olmadığını o zaman anladım. Fransa’ya döndüğümde, Kadınların Kurtuluş Hareketi’nin (Mouvement de libération des femmes, MLF) toplantılarına katıldım. Üniversite, kavgamızı tam olarak anlamayan ve bir başkaldırı korkusu yaşayan erkekler tarafından yönetiliyordu.

Simone de Beauvoir ile az karşılaştım. Les Temps modernes dergisi için annelik üzerine bir makale yazmıştım –kısa süre önce çocuklarım olmuştu– ve onun grubu çağırmıştı beni; çünkü anneliğe mutlu mesut yaklaşımımla hemfikir değillerdi. Simone de Beauvoir çok uzlaşmacıydı ve konuyu tatlılıkla ele alıyordu.

Daha şaşırtıcısı, akabinde, tanışık olmadığım Michel Foucault’dan bir mektup geldi. Polis arşivlerinde yatan, 18. yüzyılda ȃileleri hapsetme talepleri üzerine bir kitabın hazırlanmasında onunla berȃber çalışmamı istedi. Coşkusunu paylaştım; elyazması arşivler üzerine çalışmak ikimize de önemli görünüyordu. Orada, ȃilelerin geçmişindeki çatlamalar gözlenebiliyordu; aynı zamanda, sıradan halkın toplumsal umutları da görülebiliyordu. İyi kalpli, bilgi dolu, şaşırtıcı derecede meraklı ve tutkulu olan Foucault, benimle çok konuşuyordu; bütün bunları da tevȃzu ve mizahla mezcediyordu; oysa yetkinlik bakımından aramızda öyle bir eşitsizlik vardı ki. Yeni kapılar açan siyȃsî tartışmalar da ekliyorduk çalışmamıza.

Arşiv zevki, şimdiki zamȃnı açıklamak için bir dolambaç değildir; tȃrihin tenine, kırılgan hayatlara nüfuz etmenin bir şeklidir; sokaklarda........

© Medyascope