menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İbrahim Özdemir yazdı | Karl Marx ve Said Nursî: Hakikat uğruna bedel ödeyen iki fikir adamı

82 18
31.05.2025

Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın kaleme aldığı Bertolt Brecht: “Hakikati Yazmanın Beş Zorluğu” yazısını okurken, ister istemez ideolojik olarak birbirine zıt kutuplarda yer alsalar da aklıma iki büyük düşünür geldi: Karl Marx ve Said Nursî.

Biri materyalist bir dünya görüşünün mimarı olarak toplumsal adaleti sınıf mücadelesinde ararken, diğeri Kur’an merkezli bir iman hizmetiyle bireysel manevî dirilişi esas alır. Ancak her ikisi de hakikat uğruna resmi görevleri ve iktidar nimetlerini reddetmiş, sürgün, yoksulluk ve yalnızlık içinde eserlerini kaleme alarak mücadelelerini sürdürmüştür. Bu açıdan bakıldığında, hakikati dile getirmenin bedelinin zaman, mekân ve ideoloji tanımadığını; cesaret, azim ve samimiyet gerektirdiğini bir kez daha derinlemesine idrak ediyoruz.

Modern dünyanın çelişkileri ve zulme karşı sanatın sorumluluğu üzerine düşünen Alman yazar Bertolt Brecht, “Hakikati Yazmanın Beş Zorluğu” adlı yazısında, hakikati dile getirmek isteyen bir yazarın karşılaşacağı temel engelleri cesurca ortaya koyar.

Brecht’e göre, hakikati yalnızca bilmek değil, onu ortaya koymak, dönüştürücü bir güç haline getirmek ve doğru kişilere ulaştırmak da ayrı bir mücadele gerektirir. Bu yazı, hakikati dile getirmenin yalnızca bir entelektüel sorumluluk değil; aynı zamanda ahlaki bir duruş, siyasi bir risk ve insani bir görev olduğunu vurgulamaya çalışacaktır. Zira Brecht’in bu beş zorluğu, yalnızca edebî bir önerme değil, hakikatin izini süren her birey için bir vicdan muhasebesi yapma çağrısıdır.

Karl Marx ve Said Nursî, farklı dünya görüşlerine ve nihai hedeflere sahip olsalar da hakikati savunma azmiyle fikir hürriyetinden asla taviz vermemiş, hiçbir resmi görev ya da iktidar nimetini kabul etmeyerek bağımsız kalmayı tercih etmiş iki büyük mütefekkirdir. Her ikisi de fikirlerini sisteme entegre etmeden, zulme ve bozulmuş düzene karşı mücadele etmiş; yazılarını sürgün, fakirlik ve yalnızlık gibi çetin şartlarda kaleme almışlardır.

Marx, ekonomik eşitsizliğe ve kapitalist sömürüye karşı tarihsel materyalizm ve sınıf mücadelesi teorisini geliştirirken, dine mesafeli bir bakışla insanlığı maddî eşitlik temelinde kurtarmayı hedeflemiştir. Toplumsal yapının devrimle değişebileceğine inanmış ve bu uğurda mücadele etmiştir.

Said Nursî ise, insanlığın kurtuluşunu imanın ihyasında, maneviyatın güçlendirilmesinde ve Kur’ân hakikatlerinin hayata hâkim kılınmasında aramıştır. Nursi, inkâr ve ifsat sistemine karşı Risale-i Nur Külliyatı ile manevî cihadı olarak tanımladığı “müspet hareketi” esas almış, insanın hem aklına hem kalbine hitap eden bir yol izlemiştir. Devrim değil, ıslah ve irşad metodunu benimsemiştir. Başka bir ifade ile, ilim temelinde akıl ve kalplerin değişiminden ortaya çıkan bir değişimi esas almıştır. Bununla beraber Brecht’in bakış açısıyla bakıldığında her iki düşünür arasında bazı ortak noktalar dikkatimizi çekmektedir.

Fikir Hürriyeti ve Bağımsızlık: Marx ve Nursî, farklı dünya görüşlerine mensup olmalarına rağmen, fikrî bağımsızlıkları ve hakikate sadakatleri açısından dikkat çekici bir ortak paydada buluşurlar. Her ikisi de düşüncelerinin sistemin çarklarına kapılmaması adına, devletin resmî makamlarında yer almayı reddetmiş; makam, mevki, şöhret ve maddi imkanlara mesafeli durmuşlardır. Onlara göre hakikat, hiçbir dünyevî karşılıkla pazarlık konusu yapılamazdı.

Said Nursî ise, “Ben cemiyetin imanını kurtarmaya çalışıyorum” diyerek, herhangi bir siyasi ya da bürokratik teklif karşısında geri adım atmamış, hatta bu tür teklifleri açıkça reddetmiştir. Osmanlı’nın son döneminde mebusluk, Cumhuriyet döneminde ise yüksek rütbeli memuriyet teklifleri almış, ancak hiçbirini kabul etmemiştir. Onun için hakikatin sözcüsü olmak, iktidarın temsilcisi olmaktan daha değerliydi. Bu yönleriyle, fikir insanının bağımsız duruşunun ne denli kıymetli olduğunu tarihe not düşmüşlerdir.

Sürgün ve Yoksulluk: Marx Londra’da büyük maddi sıkıntılar içinde yaşadı, ailesi sefalet çekti. Bir çocuğu yetersiz gıda kaynaklı hastalık sonucu vefat etti. Said Nursî ise defalarca sürgün edildi, zehirlendi, hapis yattı. Buna rağmen en ağır şartlarda Nur Risalelerini yazmaya ve yaymaya devam etti.

Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.

Kalemle Verilen Mücadele: Hem Karl Marx hem de Said Nursî, yaşadıkları çağların baskı, yoksulluk ve sürgün gibi ağır şartlarına rağmen kalemi ellerinden bırakmayarak, fikirlerini tarihe nakşetmiş iki büyük mütefekkirdir.

Marx, kapitalist sistemin yapısal eleştirisini ortaya koyduğu Kapital eserini sürgün yıllarında kıt kanaat şartlarda kaleme alırken; Said Nursî, Anadolu’nun zindanlarında, sürgün kasabalarında ve ağır gözlem altında yazdığı Risale-i Nur ile bir iman ve ahlâk inkılâbı gerçekleştirmiştir.

Bugün her iki eser de dünya dillerine çevrilmiş; yalnızca kendi toplumlarında değil, dünya çapında geniş okur kitlelerine ulaşarak fikri etkilerini sürdürmektedir. Bu durum, fikirlerin silahlar, makamlar ya da servetlerle değil; sabırla, samimiyetle ve kalemle yayıldığında nasıl kalıcı bir güce dönüştüğünü gözler önüne serer.

Sistem Eleştirisi: Her ne kadar farklı ideolojik arka planlardan gelseler de, hem Marx hem de Nursî mevcut düzenin doğurduğu eşitsizlik, cehalet ve adaletsizliklere karşı durarak kendi çağlarının sosyal eleştirisini yaptılar. Marx ekonomik eşitsizliği ve kapitalist sistemin sömürüsünü eleştirirken, Nursî ise özellikle “cehaletten” kaynaklanan ahlâkî, fikrî ve imânî bozulmalara dikkat çekmiş; çözüm olarak iman temelli bir toplumsal dirilişi teklif etmiştir.

Said Nursi, 1911 yılında Şam’daki ünlü Emevî Camii’nde verdiği tarihi hutbesinde İslam dünyasının geri kalmışlığını derin bir sosyo-politik analizle teşhis eder ve şöyle der: “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret (fakirlik), ihtilaftır (birlik olamamak). Bu üç düşmana karşı; san’at (sanayi ve ticaret), marifet (bilgi), ittifak (birlik) silâhıyla cihad........

© Medyascope