menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Göksel Göksu yazdı: “Ya benimsin ya toprağın” diyen Kılıçdaroğlu tarihe CHP’yi bölen lider olarak mı geçecek?

33 14
01.06.2025

19 Mart operasyonları sonrası toplumsal muhalefeti arkasına alan CHP, hemen her cephede ayrı bir savaş yürütüyor. İktidarın da hedefinde, parti içi muhalefetin de… Kapanacak mı, parçalara mı bölünecek, yeni bir parti mi kurulacak yoksa bu süreçten daha güçlenerek mi çıkacak? Geçen hafta Ankara’daydım ve bu sorulara cevap aradım. 30 Haziran’da dava tutanaklarına giren “mutlak butlan” sayesinde yeniden CHP genel başkanı olmaktan başka bir şey düşünmediği iyiden iyiye anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ya benimsin ya kara toprağın” tutumu sergileyerek yakasına yapıştığı CHP’yi nelerin beklediğini yazmak üzere başladım bu yazıya.

Aslında bu yazının konusu Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne yapmaya çalıştığını irdelemekti… Asıl itibar kaybını, kaybettiği 2023 seçimlerinde, yüzde 1’lik oy oranına bile sahip olmayan siyasi partilere, peynir ekmek gibi milletvekili dağıtmasıyla (-ki o vekillerin bir kısmı bugün AKP’de saf tuttu) ve Ümit Özdağ ile imzaladığı gizli protokolün açığa çıkmasıyla yaşayan bir eski genel başkanın, kayıp itibarını CHP kurultayında araması ve bunu da gemileri yakarak yapması üzerine yazacaktım.

Ama ne mümkün? Gündeme yetişmek, verileri sağlıklı bir zihinle alt alta koymak, eldeki verilerden hareketle bir sonraki gelişmeyi öngörmek, stratejik hamlelerin alt metnini okumaya çalışmak çok bilinmeyenli denklem çözmekten farksız. Tam bilinenleri yerli yerine koyup, o verilerden hareketle bilinmeyen-ler-i çözmek üzere masaya oturuyorsunuz, o sırada bir başka değişken devreye giriyor. O değişkenlerin sonu da gelmiyor üstelik… Nitekim ben yazının başına oturana kadar üç yeni gelişme yaşandı.

İlki “Mahkeme tutanaklarına da giren ‘mutlak butlan’ kararı çıkar mı çıkmaz mı?”, “CHP’nin akıbeti ne olacak ve bu akıbeti kim belirleyecek?” tartışması sürerken, o akıbete büyük olasılıkla son şeklini verecek olan bir başka davanın, iddianamesi tamamlandı. Detayına aşağıda girecek olsam da en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: 30 Haziran’da mahkemenin mutlak butlan kararı vermesi ihtimali ne kadar gündemdeyse, vermeme ihtimali de bir o kadar gündemde. Ama iddianamesi tamamlanan ceza davası öyle değil. Bu davalar birleşebilir ve CHP’ye de Ekrem İmamoğlu’na ve Özgür Özel’e yönelik asıl vurucu darbe o zaman gelebilir.

İkincisi, Ankara’daki ofisinde oturup vakur bir edayla sessizce olan biteni izliyormuş izlenimi vermeye çalışan ve düne kadar kendisine yakın olduğu herkesçe bilinen kalemler aracılığıyla yapılan saldıranları izleyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşacağı; daha doğrusu korsan bildiri yayınlar gibi (eskiden sol gruplar mesajlarını teksir kağıdına yazıp kalabalık ortamlara ‘kuşlama’ usulü atardı, günümüzde bu mesajlar sosyal medya üzerinden kolayca hedef kitleye ulaştırılıyor) demeç yazıp, kuşlama usulü sosyal medya hesabından atacağı tuttu.

Üçüncüsü de CHP’li belediyelere yönelik başlatılan 5. dalga operasyon oldu. Aralarında Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe ve Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çaykara’nın da olduğu 5’i belediye başkanı, toplamda 47 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yanı sıra Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık ile birlikte İstanbul’un CHP’li 26 ilçe belediyesinden 8’inin belediye başkanları görevden uzaklaştırıldı.

Tabi bu tabloya bakarak “CHP her koldan saldırı altında, denklem çok bilinmeyenli filan değil, bu denklemde bilinmeyen tek şey CHP tek hamlede mi kapatılacak, bölünerek etkisiz hale mi getirilecek?” diye de düşünülebilir. İşin tuhafı bu soruların cevabı nereden baktığınıza göre değişiyor. İktidar cephesinden mi bakıyorsunuz, ‘devlet’in farklı kanatlarından mı, Kılıçdaroğlu cephesinden mi yoksa toplumsal desteği arkasına alarak bu saydıklarımın tümüne başkaldıran CHP’nin penceresinden mi?

İktidar cephesinde neler yaşandığı ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte o cepheyi önce AKP ve MHP olarak ikiye, sonra da AKP’yi “Saray, genel merkez ve parti grubu” olarak 3 gruba ayırarak özetlemek mümkün. Üç parçalı yapının ortak paydası aslında ekonomik kriz. Kimse inanarak ekonominin iyiye gittiğini söyleyemiyor, söyleyen de inandırıcı olamıyor. Krizin iş dünyasında da etkili olduğu ve gerek kayyum atanan gerek İmamoğlu ile ilişkilendirilen iş insanlarının büyük çoğunluğunun düne kadar AKP’ye destek verdiği ve en önemlisi de ne kadar görmezden gelinmeye çalışılsa da, ne kadar kriminalize edilmek için çaba gösterilse de CHP’nin arkasındaki geniş toplumsal desteğin kırılamadığı gerçeğinin herkes farkında.

İşte bu gerçek AKP’nin farklı kanatlarından akortsuz sesler çıkmasına neden oluyor. Örneğin genel başkan yardımcısı Nihat Zeybekci TÜSİAD ziyaretinde 19 Mart siyasi operasyonunun ekonomiye zarar verdiğini açıklayabiliyor, iktidara yakın Yeni Şafak gazetesi Mehmet Şimşek’i topa tutuyor, CHP’ye yapılanları haksız bulanlar ya ayrışıyor ya da Üsküdar Belediye Meclisi’nde olduğu gibi partiyle yolunu ayırıyor ya da Mehmet Uçum’un yaptığı gibi solculara solculuk dersi vermeye kalkıyor… Ancak nihai sözü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan söylüyor ve........

© Medyascope