Elif Akkuş: “Beni Suriye büyüttü, cezaevi yaşlandırdı”
Suriye’de IŞİD’in ölüm listesine alındı, Saddam Hüseyin devrildiğinde Irak’taydı, Türkiye Ulusal Mutabakat Hükümetini (UMH) General Halife Hafter güçlerine karşı koruma amacıyla askeri destek verdiğinde Libya’daydı, Mavi Marmara’da İsrail askerleri tarafından tutuklandı, hatta işkence gördü… Genç yaşında büyük hayallerle girdiği TRT’de 25 yıl boyunca hayallerini birer birer gerçekleştirdi ve deneyimine deneyim katmanın verdiği keyifle yoluna devam etti… Ancak 25 yıllık TRT serüveni günün birinde, bir haber dönüşü gerekçesiz bir şekilde üç ay görevden uzaklaştırılmasıyla son buldu. Sonrasını Elif, “yaşlılık dönemi” olarak tanımlıyor… O, görevine iade etmeyi beklerken kendisini cezaevinde buldu. Hem de iki kez. İlkinde anonim bir X hesabında yapılan paylaşımların kaynağı olduğu gerekçesiyle açılan soruşturma kapsamında “şantaj, iftira ve kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde paylaşılması” ile suçlandı, ikincisinde de Libya ve Suriye’de “savaş zamanı” yaptığı harcamalar nedeniyle. İki ayrı dava kapsamında yargılanan Elif Akkuş anılarını, deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmak üzere “Gerçek Her Şeyden Güçlüdür” adını verdiği bir kitapta topladı. Göksel Göksu, Elif Akkuş ile hem bu süreçte yaşadıklarını hem de “her şeye rağmen ölmedim deme şeklim” diye tanımladığı kitabını konuştu.
Öncelikle yeni kitabın hayırlı olsun. 28 yıllık habercisin ve epey badire atlattın. Hep TRT’de mi çalıştın?
Elif Akkuş: Evet, meslek yaşamımın tamamı TRT’de geçti. Coşkun Aral’la tanışmıştık ve ben onun gittiği her yere beraber gitmek istiyordum tanıştığımız dönemde. “TRT’de mutlaka staj yap, döndüğünde konuşuruz” demişti. Ben de TRT’ye girdim ama o kadar büyülü bir yerdi ki benim için TRT. Giriş o giriş ama oradan çıkamadan atıldım.
Çıkışın istediğin gibi olmadı yani. Kitabına gelmeden önce o konudan bahsedelim mi? Beklediğin bir ayrılık olmadı ve sonrasında çok sancılı, sıkıntılı günler yaşadın. Hâlâ yaşamaya devam ediyorsun. İki ayrı dava var değil mi bildiğim kadarıyla? Çünkü kitabında bu sürece hiç değinmiyorsun.
E.A.: Yaklaşık iki sene oldu. Devam eden iki dava ve suçlama nedeniyle de ayrı ayrı tutuklandığım iki dönem var. Aslında TRT ile alakalı bir şey değil bu. Yani bunu bir kuruma mâl etmeyi çok doğru bulmuyorum. Yaşadığım ülkedeki bütün kurumların kurum olarak çok değerli olduğuna inanan biriyim, TRT de bu anlamda benim için çok değerli. Her yerde olduğu gibi TRT’de de yöneticiler değişir. Şu anda TRT’de var olan yöneticilerin bazılarıyla alakalı yaşanan bir süreç bu. Onların iddia ettikleri bazı suçlamalar oldu. Şu anda yargılama devam ediyor. Kitapta da yer almamasının nedeni bu. Adalete sonsuz bir inanç duymak istiyoruz ve adalet özlemi çekiyoruz ülkece. Bunu yaşarken adalete ters düşecek bir şey yapmak istemediğim için kitapta bu konulara hiç yer vermedim. Sadece başlangıcına kadar geldim ve orada da bıraktım. Doğru olanın bu olduğunu düşündüm.
Davalara konu olan suçlamalar neler?
E.A.: Kişisel verilerin ele geçirilmesi var, tehdit var. Onlardan bazıları düştü, bazıları devam ediyor. Diğerinde 168 gün yanlış hatırlamıyorsam işe gitmediğim gibi bir iddia var ki bu özellikle bir devlet dairesinde mümkün değil.
Bu yurtdışında olduğun döneme mi denk geliyor?
Elif Akkuş: Yok. Eğitim dairesinde görevlendirildiğim bir dönem. Ondan sonra yeni gelen muhabirlere veya başka yerlerden gelen arkadaşlara eğitim vermemin istendiği bir dönem var. O dönem işe gitmediğim iddiası var. Libya’da zimmetime para geçirdiğim iddiası var. Suriye’de bir operasyon beklentisinin olduğu bir dönem, hiç kimsenin Suriye’de olmadığı bir dönem bizim Suriye’de bulunduğumuz bir süreç var. Sonrasında Suriye’den Ankara’daki yöneticilerin izniyle çıktığımız ama çıktıktan yarım saat sonra Rusya ve Amerika’nın yaptığı açıklama sonrasında tekrar gelişmelerin farklı ilerleyebileceği ihtimaline karşı Gaziantep’te kalıp tekrar Suriye’ye girme ihtimalimizin olduğu bir dönem var. O döneme ilişkin bazı iddialar var. Zaten bu ikinci tutuklanmama neden olan dava ve kapalı oturum şeklinde ilerliyor. İlki de zaten devam ediyor.
İki dava da TRT’de çalıştığın dönemi kapsıyor ancak sen TRT’yi ayrı bir yere konumlandırıyorsun ve kişilerden kaynaklanan bir süreç yaşadığını söylüyorsun, doğru mu anladım?
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
E.A.: TRT benim için bu süreç başladığında değişmedi. Hep aynı. Çünkü ben TRT’den, oradaki insanlardan çok şey öğrendim. Bugüne kadar bu işi, hayalim olan savaş muhabirliğini yapabildiysem, bütün bunları sadece çok istediğim ve çaba harcadığım için değil; TRT’den aldıklarım, TRT çatısı altında öğrendiklerimle yaptım. Karşılıklı bir şeydi bizimki. Önce ben ondan çok şey öğrendim. Sonra ben onu en iyi şekilde taşımaya çalıştım. TRT muhabiri olmanın, kamu yayıncısı olmanın, getirdiği şeyleri gerçekten tüm gücümle, o onurla taşımaya çalıştım. Sonunda vardığımız nokta biraz değişik oldu, farklı oldu ama dediğim gibi bu TRT başlığında algılanmasını hiç istemediğim bir şey. Çünkü TRT nasıl ben yokken çok önemliydi ise ve bundan 50 yıl sonra nasıl önemli olacaksa şimdi de hâlâ çok önemli bir kurum. O ayrı. Sadece o kişilerin çeşitli iddiaları var ve bu iddialar karşısında da benim yaşadığım iki ayrı cezaevi süreci var.
Evet iki kere cezaevine girdin… Ne kadar kaldın?
E.A.: İlkinde bir ay kaldım. İkincisinde de iki ay, yani 58 gün, kaldım. Cezaevinde kalmak zorlayıcı bir süreç. Ben İsrail’de de hapse girmiştim Mavi Marmara’yla gittiğimizde. Ama o iş sırasında karşılaştığın bir şey olduğu için o duyguya kapılmıyorsun. Kendi ülkende cezaevine girmek kelimelerin işe yaramadığı, tarif edemediğin bir şey.
İlk kez girdiğinde ne hissettin?
Elif Akkuş: 48 yaşındayım. Hatırladığım bir an var. Tutuklama kararı verildi ve beni bir cuma akşamı cezaevine götürdüler. Hafta sonuna denk geldiği için 2,5-3 gün geçici koğuştaydım. 6 tane yatak var. İçeriye beni bıraktılar ve o kocaman demir kapı kapandı. O an düşündüğüm tek şey şuydu: “Sen, hayatı sadece eğlenceden ibaret gören, lay lay lom yaşayan, çok para kazanan ve dünyada, ülkende ne olup bittiğini umursamayan, saçma sapan bir insan da olabilirdin. O zaman burada olmazdın. Ama sen zoru seçtin. O yüzden buradasın”. O beni kendime getiren bir andı. Çünkü bana o hayatı neden tercih ettiğimi hatırlattı. Ama zordu.Hiç kimse yok. Hafta sonu zaten acayip bir sessizlik oluyor. Cam var, tellerle örülü. az ileride böyle bir mutfak gibi bir yer var. Hükümlüler çalışıyorlar. Onları gördüğüm zaman farkına uğruyordum sabah ya da akşam olduğunun. Kuşlar geliyor, ben kuşlarla konuşuyorum. Bir ara halüsinasyon süreci yaşadım. Gözümü açtığımda babam öldükten sonra manevi babam diyebildiğim, yakın hissettiğim tek insan olan Hıfzı Baba’yı gördüm, “Hıfzı Baba sen buraya nasıl geldin” diye sordum. O benim -Bu hayatta dilerim daha kötüsünü yaşamam ama- dibe vurduğum andı. Kendi kendime konuşmaya başlayınca, “Elif” dedim, “kendine gel, toparlan!” O süreçte Hüseyin Ersöz, Hıfzı Çubuklu, Nazlı Çubuklu, Buse Şahin hep yanımda oldular sağolsunlar.
Pazartesi öğleden sonra asıl koğuşa geçtim. Yaklaşık bir sene önce Sincan Cezaevi’ndeki çocuklu mahkumların yaşam şartlarıyla ilgili bir haber yapmıştım. Annesi bir nedenle suça karışmış 6 yaşına kadar olan çocuklar annelerinin yanında kalabiliyor. Ve koğuşun sistemi farklı. Yani ranza yerine yan yana yataklar, oyuncaklar var. Çocuklar sabahları oyun parkına götürülüyor, havuzları, oyuncakları var vs. FETÖ’cüler bunu döndürüp dolaştırdı, cezaevi güzellemesi yapıyormuşum gibi göstererek “inşallah sen de çoluğunla çocuğunla düşersin oralara” dediler. Nitekim gerçekten, biraz tuhaf oldu ama ben o cezaevindeydim yani. Orada da 28 gün kaldım.
Sonra ikinci kez tutuklandın…
E.A.: İki ay İstanbul’da Bakırköy Cezaevi’nde kaldım. O da saçma ve tuhaf bir süreç benim için. Hayatında daha önce önemsediğin, inandığın şeylerin çoğunu kaybederek çıkıyorsun oradan. Yani hani senin için birçok şeyin anlamı kalmıyor.
Kendini sorguluyorsun.
E.A.: Sorguluyorsun yani bu kadar canla başla, bütün hayatını feda ettiğin, hayatını ona göre yönlendirdiğin bir süreç var. Ve sen sonucunda ikinci kere hapse girmişsin yani. “Eee bu mu yani?” diyorsun…
Beklemiyor muydun onu?
Elif Akkuş: Hiç beklemiyordum. Beklemiyordum derken, bir iç soruşturma var. Ama benim yaptığım işle ya da yaşananlarla alakalı veremeyeceğim hiçbir cevabım yok. Böyle bir şeyi hiç........
© Medyascope
