Burak Cop yazdı: 2025’te Altı Ok bize ne anlatır?
Cumhuriyet Halk Partisi 17 yıl aradan sonra programını yeniliyor. Geçen hafta lansman toplantısıyla kurultayda delegelerin onayına sunulacak olan taslak tanıtıldı. Genel Sekreter Selin Sayek Böke güçlü bir sunum yaptı.
Lakin memleket gündemi yeni CHP programının layıkıyla tartışılmasına engel oldu. Sunumun yapıldığı gün aynı zamanda kamuoyunun CHP İmralı’ya gidecek mi sorusuna yanıt aldığı gün oldu. Takip eden günlerde de son seçimin birinci partisinin programının yeterince tartışılmadığına tanık olduk. Üstelik bu sadece sokaktaki vatandaş değil eli kalem tutanlar, siyasi gözlemci ve yorumcular bakımından da böyle. Türkiye’de demokratik tartışma ortamının zayıflatılması tartışmaların niteliğini düşürüyor, siyasi gündemi sığlaştırıyor ve entelektüel üretime yönelik ilgi ve talebi zayıflatıyor. Bu tür konular adeta lüks kaçıyor.
Tabii istisnalar da oldu. Örsan Öymen Cumhuriyet’teki köşesinde yeni programdaki laiklik tanımının 2008 programındaki, hatta mevcut anayasadaki laiklik tanımlarının bile gerisinde kaldığına dair eleştiride bulundu. Soner Yalçın ise yeni programı ekonomi politikaları bakımından sol bir çizgiye yöneldiği için överken “Türk milleti” kavramını ihmal ettiği gerekçesiyle, yani Altı Ok’tan biri olan milliyetçilik bağlamında eleştirdi.
Öymen ve Yalçın’ın eleştirileri yeni programın Giriş bölümündeki Altı Ok alt başlığına yöneliyor. Burası eski ve yeni programlar arasındaki yegâne biçimsel benzerliğin olduğu yer. Her iki program da CHP’nin ideolojisini besleyen üç ana kaynak olarak Atatürk devrimleri ve Altı Ok’u, sosyal demokrasinin evrensel değerlerini, Anadolu ve Rumeli’nin tarihsel felsefi birikimini yani Anadolu Aydınlanması’nı zikrediyor. Ve elbette her iki program da başlangıç bölümlerinde Altı Ok’un güncel koşullarda nasıl yorumlanması gerektiğini belirtiyor.
Elbette CHP-dışı kimi kesimlerden bu ilkelerin demode olduğuna dair görüşler gelebilir, geçmişte de çok geldi. Ancak adı üzerinde, onlar partinin dışındaki kesimlerdir. Hem cumhuriyet değerleri ve Atatürk’e toplumun gitgide genişleyen bir çoğunluğunun sahip çıkması, hem CHP tabanı ve örgütünün partinin tarihsel kök ve sembollerine güçlü bir biçimde bağlı olması, hem de yeni programın 128 sayfadan oluşan metin kısmında 4 sayfa ayrılmasından dolayı Altı Ok’un salt sembolik açıdan değil işlerlik bakımından da önemli olduğunu kabul etmek gerekiyor (önceki programda 333 sayfanın 7’si ayrılmıştı).
Ben de bir yurttaş olarak 2025 Türkiyesi’nde Altı Ok’tan ne anladığımı sizlerle paylaşmak isterim.
Demokratikleşme süreçlerini önce burjuvazinin, ardından işçi sınıfının egemen sınıflarla uzlaşması biçiminde tecrübe eden toplumlarda monarşilerin sembolikleşerek varlığını sürdürdüğü görülür. Böylesi bir uzlaşmanın gerçekleşmediği toplumlarda devrim, iç savaş, faşist rejim, yabancı işgali, çok-uluslu imparatorluğun dağılması ya da sömürge olmaktan çıkıp bağımsızlığı kazanma gibi dönüm noktalarının ardından rejimin cumhuriyet olması söz konusudur.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Çarlık Rusyası ve Avusturya-Macaristan ile beraber varlığı son bulan karasal çok-uluslu Osmanlı İmparatorluğu içinden Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkması Atatürk’ün devrimciliğinin ürünüdür. Milli Mücadele’nin yalnızca yabancı işgalcilere karşı verilmediği, aynı zamanda Osmanlı Hükümeti ve yerli müttefiklerine karşı yürütülen bir iç savaş niteliğinde olduğu unutulmamalıdır.
Cumhuriyetçilik en dar tanımıyla siyasal güç ve egemenliğin belli hanedanlarda toplanmaması, kalıtsal olarak aktarılmamasıdır. Daha geniş anlamda ise eşit yurttaşlığın hayata geçmesidir. Ancak yurttaşlar arasındaki eşitliği kağıt üzerinde sağlamak, onun gerçekten hayata geçmesi anlamına gelmez. Kamusal eğitim sistemiyle yetenekli çocukların yitip gitmesinin önüne geçerek sınıfsal hareketliliği sağlamak, yükseköğretimde kamusal barınma imkanlarıyla öğrencilerin haysiyetli bir yaşantı sürmelerine katkıda bulunmak, kamusal sağlık sistemiyle toplumun en yoksul kesimlerinin bile nitelikli tedaviye erişimini sağlamak vb. adımlar cumhuriyetimizin “kimsesizlerin kimsesi” olmasını sağlayacaktır.
Devlet dezavantajlı kesimlerin ataerkil düzen, cemaatler, illegal çıkar grupları, eski ve yeni nesil mafyalar, ayrımcılıktan beslenen kesimler vb. “eşitlik karşıtı” odaklar tarafından boyunduruk altına alınmaması için uyanık olmalıdır.
Atatürk, “Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuskâr insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide müstenid olduğu için korkak, zelil, sefil, rezil insanlar yetiştirir” sözüyle, ancak zincirlerinden kurtulmuş insanların erdemli ve namuslu olabileceğini vurgular. İnsanları zincirlerinden kurtaramayan bir cumhuriyet, cumhuriyet değildir.
Laiklik devlet yönetiminin, hukuk kurallarının ve kamu düzeninin dinî esaslara dayanmamasıdır. Laik bir rejimde yurttaşların inanma ve inanmama özgürlüğü güvence altındadır. İnanç özgürlüğü düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayamaz. Düşünce ve ifade özgürlüğü de herhangi bir inancın mensuplarına yönelik nefret suçuna alet edilemez.
İnanç ve ibadet özgürlüğü bireysel ya da kolektif olarak kullanılır, inanç temelli örgütlenmelere hukuk kuralları çerçevesinde izin verilir. Ancak bu oluşumların, rutin faaliyetlerini yürütmeleri için gerekenin ötesinde taşınır ve taşınmaz varlıklar elde etmelerinin, bir diğer deyişle sermaye birikim modeli kurarak........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Joshua Schultheis
Rachel Marsden