Bizim oğlan Bina okumaya devam edecek mi?
Yeni eğitim-öğretim sezonumuz başladı. Yaptığımız değerlendirmeler, konuşmalar yarınlar için çok umutlu olmamızı mümkün kılmıyor maalesef. Çünkü bildiğimizden şüphe etmediğimiz gibi aynı şekilde yol almakta da bir problem görmüyoruz. Bu vesileyle birkaç hususa değinmekte yarar görüyorum.
İçinde bulunduğumuz hayatın organizasyonunda eğitim, merkezi konumda bulunuyor. Eğitim üzerinden hayatın tanzimini yapıyoruz. Belirli bir nüfusun ne zaman nerede nasıl hayat sürdüreceğine ilişkin son derece detaylı bir toplumsal mühendislik faaliyeti yürütüyoruz. Sisteme alınan nüfusun ne düşüneceğine, nasıl düşüneceğine, meşruiyet evreninin ne olacağına, temel paradigmasını neyin oluşturacağına ilişkin yapılandırılmış bir düzenden bahsediyoruz. Modern eğitim temelde siyasal sistem için “makbul vatandaş” ve ekonomik gereksinimler için “üretken bireyler” yetiştirmeyi hdefler. Eğitim-öğretim, bu açıdan bakıldığında genel bir ekosistemin parçası olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Eğitim sistemimiz siyasal-toplumsal gerçekliğimizin bir parçası olarak var ve alternatif bir toplum kurma üssü olarak lanse edilse de daha çok verili düzeni meşrulaştıran ve yeniden üreten statükocu bir merkez olarak yürürlüktedir. Tarihsel olarak da bugün de siyasal, ekonomik, kültürel eşitsizliklerin, tahakküm ilişkilerinin sterilize edilerek geleceğe taşındığı bir ideolojik-politik üs olarak varlığını sürdürmüştür, sürdürmektedir.
Çok detaylı bir bahis olan bu mevzu Türkiye’de maalesef bir tartışma başlığı olamamıştır. Eğitim-öğretim sisteminin varlığını, kurgusunu, işleyişini insani-ahlaki bir tartışmanın düzlemine oturtmak olmazsa olmazdır. Tıpkı Türkiye’deki yerleşik düzenin hak ve özgürlük temelinde yeniden yapılanmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olarak önümüzde durması gibi. Zorunlu eğitimin kendisi başta olmak üzere, eğitimin yasal dayanakları, zorunlu din dersi, anadilde eğitim, tören-ritüeller, zaman ve mekân planlaması, eğitim hakkı, öğrenim özgürlüğü gibi pek çok başlık bu alanın milyonlarca insan için nasıl bir kapatılma kurumu olduğunun müşahhas göstergesidir. Tekrar etmekte fayda görüyorum. Eğitim alanının; insanın varlığı, onuru, özgürlük ve hasiyeti için doğrudan bağlantılı olan başlıkların tümü aynı zamanda eğitimin içinde yer aldığı siyasal-toplumsal yapının işleyişi ve niteliği ile doğrudan bağlantılı ve ilgilidir. Bu yüzden eğitim alanı ile ilgili sahici konuşmaların ve yapısal tedbirlerin imkânı bu siyasal-toplumsal gerçeklikle bağlantı kuruluyorsa, kurulabiliyorsa vardır, mümkündür. Aksi taktirde eğitim mevzusunu okul lokasyonunda sınırlayan, MEB’in uhdesinde görüp orada tüketen bir anlayış en iyimser ifadeyle mevzuyu gözlerden kaçırıyor demektir.
Türkiye’de bu alan yasaklı ilan edilmiştir, bir iktidar organizasyonu ile gözden uzak tutulmaktadır. Devlet tekelinde yürütülen zorunlu kitlesel eğitiminin varlığını yasal........
© Maarifin Sesi
