Güvenli ve Yaşanır Kentler İçin Ezber Bozan Şehircilik
Günümüz kentleri, insanı merkezine almayan, adeta nefes almayı unutturan beton yığınlarına dönüşmüş durumda. Yaşanabilir mekânlar vaadiyle sunulan projeler, çoğu zaman kâr hırsının gölgesinde, toplumun esenliğini ve mutluluğunu hiçe sayan anlayışla şekilleniyor.
Artık radikal zihniyet devrimiyle şehircilik anlayışımızı sorgulamanın ve geleceğimize sahip çıkmanın tam zamanı; aksi takdirde, Singapur gibi örnekleri dahi geride bırakacak potansiyelimiz varken, kendi ellerimizle inşa ettiğimiz kaosta boğulmaya devam edeceğiz.
İnsanı Unutan Şehircilik: Mutsuzluğun Mimarları
Şehirler, sadece binalardan ibaret değildir; aksine, içinde yaşayanların ruhunu yansıtan, onların ihtiyaçlarına cevap veren canlı organizmalardır. Ancak günümüzdeki hakim şehircilik pratiği, maalesef temel gerçekten fersah fersah uzaklaşmış görünüyor. Bölgesel dokuyu, kültürel mirası ve coğrafi gerçeklikleri yok sayan imar politikaları, şehirlerimizi kimliksizleştirirken, insanları da mutsuzluğa mahkum ediyor.
Geçmişin bilgelikle yoğrulmuş tarım köyü mimarisi ve geleneksel yapı anlayışları terk edilerek, yerine çarpık, ruhsuz ve anlamsız kentleşme modelleri ikame ediliyor. Sonuç ise estetikten yoksun, yaşanabilirliği tartışmalı ve insan ölçeğini kaybetmiş beton ormanları oluyor.
Deprem Değil, İhmal Öldürür: Kâğıttan Kaleler
Özellikle deprem tehlikesiyle her an yüz yüze olan coğrafyalarda, şehir planlaması ve yapı güvenliği hayati önem taşır. Teknolojinin sunduğu tüm imkanlara rağmen, özellikle 2005 yılı öncesinde inşa edilmiş yapı stokunun acilen ve köklü biçimde elden geçirilmesi kaçınılmaz zorunluluktur.
“Yerinde........
© Küresel İfşa
