Barışı savunmak hep suçtur
En kolay içinde barış geçen cümleler kurulur. Oysa dünyanın da en zor işi, içinde barış geçen cümle kurmaktan farklı olarak barışı savunmaktır.
Suriye’deki gelişmeler sonrasında Abdullah Öcalan’ın kapısının çalınmasıyla DEM siyaseti içinde hayli fazla “barış” geçen cümle kurdu. Buna karşılık iktidar cephesinin cümlelerinin içinde barış yerine hep “terörsüz Türkiye” kavramı yer aldı. Bazıları için, içinde “barış” geçen cümle kurmak bile kolay değildir.
Siyasi partiler ülkenin muhtelif sorunlarına yönelik olarak çözüm önerileri içeren raporlar hazırlar. Bu aynı zamanda onların iktidara geldikleri zaman yapacaklarının da ilanıdır. Seçim meydanlarındaki vaatler de bu hazırlıklar sonucunda dillendirilir. AKP kurulduktan hemen sonra iktidara geldiği için bu tür hazırlıkları hiç olmadı. Bugün kendisine şiddetle muhalefet eden kendi parti programı dışında o güne ait bir hazırlığa rastlayamazsınız. AKP’nin seçim beyannameleri “büyüklere masallar” tadındadır. Sadece seçim zemininde dillendirilen vaatler ve sözlerden oluşur. Gerisi yoktur.
AKP’nin parti programı “Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir özdeyişi, partimizin temel ilkelerindendir” diye başlar ve aynen bu kıvamda devam eder. Bu programda Kürt meselesinin adına bir tanım koymakta zorlandıkları için “kimimizin Güneydoğu, kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu dediğimiz olay maalesef Türkiye’nin bir gerçeğidir” demekle yetinirler ve bu adını koyamadıkları meseleyi çözmeyi de vaat ederler. Oysa Devlet Bahçeli ile başlayan sürecin peşine takılan CHP’nin arşivi, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılanmayı göze almak pahasına çözüm önerileri de içeren Kürt sorunu raporlarıyla doludur.
Sorunu tanımlamakta bile yetersiz kalan AKP’nin devlet aygıtı ile meseleye el atmasının 3’üncü denemesidir bu. Yanındaki MHP’nin ise meseleye bakışı adını koymanın ötesinde “var mıdır yok mudur?” noktasındadır.
Şiddeti araç olarak kullanan ve bu kullandığı şiddet ile hem sivillere hem de demokrasiye kalıcı hasarlar veren örgütün geç de olsa silah bırakma kararına karşı çıkılmasının hiçbir anlamı yoktur. Toplumsal desteğini, sivil siyaset karşısında hayli kaybetmiş olan PKK’nın her silahlı örgüt gibi bir ömrü vardı ve bunun bugüne kadar uzamasının nedeni onun varlığından daha ziyade devlet aygıtının doğru olmayan yöntemleri ve sivil siyasetin üzerindeki baskılardı.
Bir önceki süreçte Öcalan devreye sokularak PKK içindeki iktidar mücadelesine müdahale edilerek hiyerarşisi........© Kısa Dalga
