6 Şubat’tan geriye: Felaketlerin normalleştiği 22 yıl
Her rejim, yönetim pratikleri kadar krizlere yaklaşımıyla da kendini tanımlar.
AKP iktidarı da krizlere yaklaşımıyla ve krizleri sistematikleştiren bir yönetim anlayışıyla dikkat çeker.
Bu anlayış; her facia, skandal, katliam ve yolsuzlukta bir tercih olarak kendini göstermiştir.
Türkiye, 22 yıllık bu dönemde hukuksal manipülasyonlar, denetimsizlik ve cezasızlık kültürüyle birlikte; kamu kaynaklarının yağmalanması, otoriterliğin güçlendirilmesi ve kurumların çökertilmesiyle şekillenen bir düzenle karşı karşıya kalmıştır.
Kamusal çıkar yerine neoliberalizmle iç içe geçmiş bir rant düzeni üzerine kurulu olan AKP iktidarı, yalnızca ekonomi politikaları, ideolojik dönüşüm ve değişimlerle değil, kitlesel trajediler, ihmaller, skandallar ve hesap verebilirlik krizleriyle de tarihe geçti.
Bu dönemde yaşanan her olay, her facia, her katliam, her skandal; iktidarın politik-ekonomik çıkarları doğrultusunda, halkın canı ve toplumsal adalet pahasına şekillendirildi.
22 yılda kamu güvenliğinin maliyet unsuru olarak görülmesi ve liyakatsizlik bu tür trajedilerin kök nedenlerini oluşturdu.
Bu anlatılanlar ışığında; AKP’nin iktidar dönemi, insan hayatını hiçe sayan ihmaller ve yolsuzluklarla örülü bir sistemin sürekliliğiyle bilinçli bir tercih olarak, devlet aygıtlarının siyasallaştırılması ve hukukun araçsallaştırılmasıyla şekillenen bir düzenle karakterize ediliyor.
Johan Galtung’a göre, ekonomik ve siyasi yapıların insan hayatını tehlikeye atacak şekilde düzenlenmesi, fiziksel şiddetten daha derin bir şiddet biçimidir.
Bu tarif AKP iktidarını anlamada önemli bir referans noktasıdır.
2002’den bu yana Türkiye’de yaşanan yüzlerce iş cinayeti, maden faciası, tren kazaları, depremler, seller, doğal afetler, terör saldırıları, siyasi cinayetler AKP’yi anlama kılavuzu oldu.
Bu olayların tamamında ortak unsur : sorumsuzluk, denetimsizlik ve cezasızlıktı…
Normal şartlarda hükümeti devirebilecek bu skandallar ve trajediler, sistematik bir şekilde normalleştirildi.
Ülke, bu süreçte siyasi etik, demokratik denetim ve hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelere olan inancını büyük ölçüde yitirdi.
Modern toplumlar, yönetimsel tercihlerin doğurduğu riskleri “normalleştirme” eğilimindedir.
Türkiye’de AKP’nin neoliberal politikaları, denetimsizliği ve rant odaklı projeleriyle bu riskleri artırmıştır.
AKP döneminde gerçekleşen Pamukova, Çorlu ve Ankara tren kazaları, Soma ve Ermenek maden faciaları, Kartalkaya’daki yangın ve Kahramanmaraş depremleri…“doğal” ya da “teknik” olarak nitelendirilen olaylar, aslında insan eliyle yaratılan felaketlerdi.
Bu olaylarda devletin rolü, yalnızca denetim eksikliğiyle sınırlı değildi.
Aksine, devlet aygıtı, bu tür ihmalleri görünmez kılmak ve sorumluluktan kaçınmak için kullanıldı.
Henri Lefebvre’ye göre modernleşme politikalarının hızlandırılması, altyapısal boşlukları göz ardı eden bir otoriter acelecilik yaratır.
Türkiye’de AKP’nin “aceleci popülizmi” Lefebre’yi teyit eder.
2004’teki Pamukova Tren Kazası, AKP’nin erken döneminde modernleşmeyi bir illüzyon olarak sunduğu ilk büyük trajedilerdendir.
Devamında Çorlu ve Ankara Yüksek Hızlı Tren Kazası da kurumsallaştırdığı denetim eksikliğini gözler önüne serdi.
Ulaştırma Bakanı “sinyalizasyon lüks değil, ihtiyaçtır” dedi, diğer felaketler de zaten “makinist hatası”ydı.
AKP’nin altyapı yatırımlarını görünür bir siyasi propaganda aracı haline getirme, hızlı bir siyasi “başarı hikayesi” yaratma arzusu; insan hayatının önüne geçti.
“Modernleşmenin illüzyonu”, AKP’nin siyasi vitrin kaygısı yüzlerce can aldı.
Ölümler; kamu kaynaklarının özelleştirilmesi ve altyapı yatırımlarının “rant odaklı” hale........
© Kısa Dalga
