Sorun toprak değil, mülkiyet konusudur…
1990’lı yılların ilk yarısıydı. Berlin yakınlarında Potsdam’da Kıbrıs sorununun da konuşulduğu uluslararası, gazeteci ve akademisyen grubu toplantısı. Kıbrıs sorununun çözümünde nelerin öncelikli önem taşıdığı konuşuluyor. Yönetim ve güç paylaşımı… Garantörlük… Öne çıkan iki başlık.
Söz alıp, “Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, kabul edilen ve uygulanan bir çözüme kadar, mülkiyet konusu, sorun olarak kalacak. Sorun toprak değil, mülkiyet konusudur.” dediğimi çok iyi hatırlarım.
Kıbrıslı Rumlar değil, yabancılar yüzüme, “Hasan Hastürer ne diyor?” gibi bakmışlardı. Rum mülk sahiplerince açılan davalardan sonra, o gün söylediklerimi Alman gazeteci bir arkadaşım anımsatmıştı.
***
Rum liderliğinin, mülkiyetle bağlantılı, başlattığı saldırı, istenildiği kadar “hukuk” gömleği giydirilmeye çalışılsın, siyasi bir hamledir… Güney kendi çıkarları açısından bu saldırıyı gerekli görmüştür. Çıkarlarına ne kadar yarar sağlayacağını göreceğiz. Rum toplumu içinden de tutuklama ve mahkumiyete kadar varan saldırıların riskli olduğunu seslendirenler var.
***
Bu satırların yazarı olarak mevcut statükodan, hem Kuzey hem de Güney’de memnun olanlardan rahatsızım.
Kapalı Maraş, Barış Gücü ve Mülkiyetle ilgili yazdığım yazıları da, statükolara karşıtlıkla yazıyorum…
Yazdıklarımın ruhunu anlamayanlarla uğraşmaya hiç niyetim yok. Statüko taşları yerinden oynamadan, Kıbrıs sorununda çözümü neredeyse imkansız görenlerdenim.
Acı........© Kıbrıs Gazetesi
