Küresel sistemdeki bazı değişim ve dönüşümler
Uluslararası alanda kurulan ilişkiler, ittifaklar ve müttefiklik ilişkileri son derece değişken ve kaygan bir zemin üzerinde seyretmektedir. Bu da uluslararası ilişkiler alanına yönelik isabetli öngörülerde bulunmayı oldukça güç bir hale getirmektedir…
2. Dünya Savaşı sonrasında (1946), ABD ile SSCB liderliklerinde, Doğu Bloğu ile Batı Bloğu arasında kurgulanan iki kutuplu küresel sistem, Sovyetler Birliği’nin dağılması(1991) sonrasında yerini Atlantik merkezli tek kutuplu küresel sisteme bırakmıştır.
Ancak, dünya nüfusunun 8 milyara ulaştığı bir dönemde yaklaşık 800 milyon nüfusa sahip Batı (ABD-AB) merkezli küresel sistemin ve araçlarının çok uzun zamandan buyana, dünya genelinde meydana gelen, adaletsizliklere, çatışmalara, savaşlara, vesayet savaşlarına, terör saldırılarına, ekonomik krizlere, adaletsizliklere, sömürgeci zihniyete sahip güçlü tarafların zayıf mağdur durumdaki taraflara acımasızca saldırılarını engelleyemediği görülmüştür.
Yaklaşık 10 yıl içerisinde kaleme aldığım yazılarımda sıklıkla tek kutuplu küresel sistemin, Asya ve Doğu merkezli çok kutuplu küresel bir düzene doğru evrilmekte olduğunun altını çiziyorum. Tek kutuplu küresel sistem, zamanla güçlü devletlerin çıkarlarını önceleyen bir yapıya dönüşmüş ve adil bir sistem olmaktan uzaklaşmıştır. Batı’nın belirlediği kapsamda şekillenmekte olan uluslararası düzenin artık sürdürülebilirliğini kaybetmeye başladığı,kuralsız ve kaotik süreçler yaşanmaktadır. Bu da uluslararası kamuoyunda mevcut düzenin sorgulanmasına yol açmıştır.
Tek kutuplu batı merkezli dünya düzenin alternatifi olarak ortaya çıkmaya başlayan çok kutuplu doğu merkezli uluslararası düzenin belli ülkelerin odağında olmasından çok, isminden de anlaşıldığı üzere coğrafi, siyasi ve ekonomik alanlar başta olmak üzere birçok alanda çok parçalı olma beklentisi söz konusudur.
Çok kutuplu uluslararası sistemin nasıl ve ne şekilde inşa edileceği büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda çok kutuplu uluslararası sistemin inşa edilme sürecinde yeni bir güç ve güvenlik mimarisi çerçevesinde küresel siyasetin dinamiklerinin en adil biçimde şekillendirilmesine yönelik beklenti yüksektir.
Birleşmiş Milletler, NATO vb. kurumların etki alanlarının giderek azaldığı buna karşın ülkelerin ve liderlerin daha belirleyici rol oynadığı bir dünya düzenine doğru evrilmektedir.
Bu süreçte Türkiye’nin, sahip olduğu konumuyla bölgenin anahtar........
© Kıbrıs Gazetesi
