menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Denizcinin yüreği takasından büyük olacak

22 4
yesterday

Bu sütunda zaman zaman bizim ‘kahve’den bahsetmişimdir.

“Follu’nun kahvesi”ni bilirsiniz. O değil. Şu eski ‘Küllük’ devrinden başlayarak Marmara, Erenler, İlesam, Antik Kafe ve en son Çamlıca’daki Subaşı Kafe’ye kadar devam eden başlarda sanki birbirinin içinden doğan, sonra bir geleneğin yaşaması için özel gayretlerle devam ettirilen hatta son olarak “Ben de çay parası ödüyorum” adıyla kitaplaştırılan kahve. (Ahmet Uysal, Ötüken Yayınları.)

Kitap çıkalı 2 sene oldu. Ben okuyalı da neredeyse iki yıl. Ama kitabı bu sütunda ilk kez misafir ediyorum.

Kitabı ve ‘kahve’yi uzun uzadıya anlatacak değilim. Bugünkü yazma sebebim yakınlarda (19 Eylül) Rahmet-i Rahman’a giden Yurdakul Dağoğlu’nu yad etmek.

Ama “Ben de çay parası ödüyorum” adlandırmasının ne anlama geldiğini kısaca anlatmak istiyorum.

Kitaptan aktarıyorum:

“Edebiyattan felsefeye, sanattan dine, siyasetten spora her şeyin konuşulduğu kahvede aslolan her fikrin ifade edilebilir, savunulabilir olmasıdır. Yani fikrin içeriğine katılmayabilir, destek de vermeyebilirsiniz ama ifade edilmesine saygı göstermeniz, hatta ifade edilmesini teşvik etmeniz gerekir. Kahvede hiçbir ideolojinin, düşüncenin, bakış açısının bir diğerini susturma üstünlüğü yoktur. Yani kahvede “fikir özgürlüğü” esastır.”

“Konuşan kişi sözü uzatır ve/veya başkalarının itirazına imkân vermezse kahvedeki herhangi biri derhal “Bir dakika kardeşim, burada herkesin söz hakkı var” anlamında “Birader, biz de çay parası ödüyoruz”........

© Karar