Ankara’da okuduğumuz ikinci üniversite
Dergilerden bahsederken, arkadaşlarımla birlikte çevresinde bulunduğum, gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen dergilerden bahsetmemde yadırganacak bir şey yoktur diye düşünüyorum.
Sadece o dergileri mi okuyorduk? Yani ‘İslamcı’ tabir edilen dergileri veya o civardaki kitapları?
Hayır.
Biz, şu bahsettiğim muhitlerde dolaşan arkadaşlar, okurken sağ sol ayırt etmiyorduk.
Aslında birbirimizi yetiştiriyorduk.
Kitapları konuşuyorduk. Şairleri, edipleri, filozofları.
Bir arkadaşımız bir kitaptan bahsederken, biz eğer o kitabı henüz okumamışsak utanıyorduk. Ertesi gün, eğer harçlığımız varsa, o kitabı alıp okuyorduk. Ya da bir arkadaşımızdan ödünç alıyorduk.
Her gün birbirimizin evlerindeydik.
Bu evler bir tarikatın, bir vakfın, bir cemaatin evi değildi.
Ya kendimiz bir yerlerde çalışıp iyi kötü geçiniyorduk ya da ailelerimizden gelen harçlıklarla, belki bulabilirsek yanına bir burs ekleyerek idare ediyorduk.
Yani herkes müstakildi. Herkesin kafası özgürdü.
Hepimiz, birer dünya vatandaşı olarak, klasiğiyle, moderniyle Batı’yı okumamız gerektiğini düşünüyorduk.
İslam düşüncesine dair kaynakları da elimizin ve aklımızın erdiği kadar okuyorduk.
Türk klasikleri?
Türkçe okuyan ve Türkçe yazan insanlar olarak mutlaka onları da.
Mesela, Yaşar Kaplan’ın bilhassa öykü yazan arkadaşlarıma Dede Korkut’u ısrarla tavsiye ettiğine........
© Karar
