menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Toplumca kapıldığımız, “LGS” ve “YKS” sınavları histerisi…

26 1
22.07.2025

Türkiye, son bir haftadır Liselere Giriş Sınavının sonuçlarını ve soruların tümünü doğru cevaplandırarak 500 tam puan alan 719 öğrencinin sınav birinciliğini tartışıyor.

LGS sonuçlarından bir hafta sonra bugünlerde de Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları, medyanın aktüel ilgi alanına girdi. Şimdilerde de bu sınavın sonuçlarını tartışıyoruz.

Sınav sonrası çok sayıda “birinci” çıkması durumunda; soruların “doğruluğu,” “ölçme yeterliliği” ve sonuçların “adil değerlendirilip değerlendirilmediği” tartışılmaktan uzak kalamıyor.

LGS sınavlarına giren 1 milyon, YKS sınavlarına giren 2.5 milyon olmak üzere her yıl yaklaşık 3.5 milyon (bazı yıllarda 4 milyon) öğrenci, 12 yıllık orta öğretim dönemi boyunca, 8’inci ve 12’inci yıllarda olmak üzere iki kez; yoğun psikolojik baskı ve stres altında “Sırat köprüsünden geçercesine” hayatlarının geleceğini belirleyen iki sınavın cenderesinden geçiyor.

Aileleri ve yakınlarıyla birlikte onmilyonlarca insan, nefeslerini tutarak sınav sonuçlarının ilan edilmesini bekliyor. Sonuçlar ilan edildiğinde yüksek puan tutturan ve düşük yüzdelik dilime girenler, aileleriyle birlikte yüksek puan almanın verdiği başarı hissini ve zafer sarhoşluğunu yaşarken; düşük puan alan ve beklentilerinin altında kalanlar, hayal kırıklığı ve başarısızlık duygusunun verdiği çöküntüyü yaşıyorlar.

“Oğlumuz sınavda şu kadar yüksek puan aldı,” “Bizimki başarılı olamadı,” “Filan okullar süper başarı gösterdi,” “Falan okullar yaya kaldı..” gibi…

Bir öğrenciyi, 12 yıllık uzunca bir sürenin iki farklı aşamasındaki sadece iki sınavdan elde ettiği sonuçlarla “başarılı” veya “başarısız” olarak etiketlemek ve hayatının gelecek dönemleriyle ilgili hakkında peşin bir yargıya varmak doğru mu?

Bilim, kişisel başarının çok boyutlu gelişim alanlarının toplamıyla şekillendiğini savunurken; Türkiye’de neredeyse tüm toplumsal ve kurumsal yapılar bu ilkeyi göz ardı etmekle kalmayıp, sınav sonucunu öğrencinin hayat yolculuğunu mutlak surette belirleyen bir “kader mekanizmasına” dönüştürmüş bulunuyor.

86 milyonluk Türk toplumu; devlet teşkilatıyla, siyasi iradesiyle, üniversiteleriyle, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde 1 milyon 200 bin kişilik öğretmen ordusu ve eğitim uzmanlarıyla, asli eğitim sorumluluğundan doğan temel fonksiyonlarını bir tarafa bırakıp; bütünüyle kâr odaklı “özel okul ve dersanecilik sektörünün” kontrol ve güdümü altında, kendisini test sisteminin kıskacına kaptırmış bulunuyor.

Modern öğrenme teorileri, başarı kavramını; entelektüel donanım, eleştirel düşünce, sosyal beceriler,........

© Karar