“Devlet otoritesi” ile “mafya otoritesi” aynı düzlemde buluşuyor
Türkiye’de toplumun, mafya ve organize suç örgütlerinin liderleri ile; kamu düzenini korumak, halkın huzur ve güvenini sağlamakla yükümlü devlet erkânı ve yöneticilerine bakışı arasında bir çok açıdan şaşırtıcı bir benzerlik var:
-Her iki kesimin temsilcileri de toplumda güç ve otorite simgesi olarak kabul ediliyor ve saygı görüyor. Halk, devletin güvenlik, istihbarat, adalet hizmetlerini ve mülki görevleri yürüten ve bunları yürütürken yasal çerçevede silah ve zor kullanma gücüne ve yetkisine sahip resmi yetkililere hürmet ve itibar gösteriyor. Aynı zamanda devletin kanun ve nizamına aykırı ve meşru otoriteye karşı faaliyet gösteren, suç işleyen, şiddet uygulayan ve yasa dışı silah kullanan mafya ve suç örgütü liderlerine, zorbalara da tazim gösteriyor ve önlerinde eğiliyor.
-Halk nezdinde, her iki kesimin istedikleri doğrultuda “karar alma” ve “infaz etme” gücünün dayandığı otoritenin yasal ve meşru olup olmadığının bir önemi yok. Her durumda, güç ve otorite sahibinin fiili etki oluşturabilmesi; şiddet uygulayabilmesi, kaba kuvvet ve silah kullanabilir durumda olması yeterli. Baskı, zorlama ve silah kullanabilme gücü, ister yasal, meşru ve normatif bir düzenlemeden veya yetkiden kaynaklansın; ister fiili bir durumun, fiziki kuvvet üstünlüğünün ve “yasa tanımazlığın” bir tezahürü olarak ortaya çıksın, sonuç değişmiyor.
Halk, önünde saygıyla eğildiği mafyatik karakterin veya zorbanın sahip olduğu gücün; yasa dışı, haksız, gasp ve baskı yoluyla, hatta başkalarının canına ve malına kastedilerek elde edilmiş olmasını hiç umursamıyor. Üyesi olduğu toplumun huzur ve güvenliğinin teminatı olan kamu otoritesini hiçe saymak ve kurallarını ihlal etmekle dolaylı olarak kendisini ezen gücün önde diz çökmekten rencide olmuyor.
Benimseyeceği ve uyacağı otoritenin hukuki, meşru ve normatif bir referansa dayanması gerektiğini hiç dikkate almıyor; sadece ön planda ve her an göz önünde duran ezici ve imha edici çıplak kaba güce ve onu hissedilir kılan somut araç ve simgelere değer ve önem atfediyor. Burada Foucault’nun, “iktidarın yalnızca yasalardan değil, bedenler üzerindeki fiili tahakküm ve disiplin mekanizmalarından doğduğunu” ileri süren yaklaşımının bariz bir şekilde karşılık bulduğunu görüyoruz.
İşin diğer bir çarpıcı tarafı, Türk toplumu, yeri geldiğinde şiddet, zorbalık ve silah kullanma yetkisi veya gücü taşımayan, bunların görünür araç ve simgeleriyle ifade edilmeyen; sivil, bilimsel, kurumsal veya demokratik, herhangi bir yasal ve meşru otoriteye gerçekte itibar etmiyor, kaba tabirle onu “ka’le almıyor”
-Gelişmiş bir toplumda otorite, hukukun meşru düzeninden ve kişilerin soyutlama ve muhakeme yeteneğiyle bu düzeni içselleştirmesinden doğar. Türkiye’deki bu çelişkili tablonun temel nedeni, büyük ölçüde,Türk toplumunun otoritenin yasal ve meşru referanslarını kavrayabilmede gerekli olan soyutlama........
© Karar
